Beklediğim kadar parlak ve altın işlemeli bi yer değildi. Gösterişliydi ama sade bir gösteriş. Aydınlık bir yerdi, güneşi çok iyi kullanan bir mimarisi vardı. Mermerlerde olan işlemeler mordu. Etraf göz yormuyordu ve itiraf etmeliyim göz yormayan bi taht odası görmek o kadar kolay değildir.
Biraz ilerde kral ve kraliçe vardı. Tahtlarında oturuyorlardı. Şuana kadar gördüğüm tüm kral ve kraliçe tahtlarında, kralın tahtı daha yüksek olurdu. Daha büyük otorite, ilk yönetici anlamına gelirdi bu. Ama burda kraliçenin tahtı daha yüksek ve büyüktü. Yanlarında da iki taht vardı ve büyük olanda bizim gıcık oturuyordu.
Kadın gerçekten de çocuğun dediği kadar vardı. Aşırı sert ve ciddi duruyordu. Gözleri maviydi. Saçları ise garip bir şekilde mora yakındı. Güzel bi kandındı ve ölümcül.
Yanında duran adamın da ciddiyeti farksızdı. Gözleri kehribardı ki bu kediye benzetmeme sebep oluyordu. Saçları da kahverengiydi.
Önlerine gelince hafifçe eğilip selam verdik. Doğrulduğumuz zaman kraliçe ayağa kalkmış bize doğru geliyordu
"Owen neden sizi kurtarmayı bu kadar çok istedi anlıyorum"
Normal tonda konuştuğunu bilsem bile ürpermedim değil, çok keskin bir tondaydı
"Biraz bana güvensen ölmeyeceksin anne" dedi bizim gıcıklık abidesi. Adı da Owen'mış
"Evet, sen öleceksin. Her neyse" biraz ben ve Milena'yı inceledi. En son Milena'ya baktı "Yeterince güçlü bi kan değilsin ama yeteneklisin. İş görürsün. Biraz eğitimle yükselmen bile ihtimal"
"Peki Nicole?"
"Ondan bi baltaya sap bile olmaz." bu sefer konuşan babasıydı. Yerinden kalkmamıştı ve ilgisi tamamen başka şeyler üzerindeydi. Konuşmasına şaşırmıştım ama neden bahsettiklerini anlamıyordum
"Gidebilirsiniz. Biraz dinlenin. Beyniniz şuan pelteden başka bir şey değil. Aptala benziyorsunuz" diyen kraliçe yerine yerleşti. Owen da yerinden kalkıp yanımıza geldi
"Sizi götüreyim" dedikten sonra yine peşindrn yürümeye başladık. Milena bıktım yürümekten derken ben de denilenleri anlamaya çalışıyordum.
"Annen güçlü kan değilsin derken neyi kast etti?" Milena'nın sormasına şaşırmıştım. O sıra kraliçeyi dinlediğinden bile emin değildim
"Kan statün düşük. Annen ve babanın soyundan gelen kan güçlü değil"
"Ama ben soyluyum"
"Sizin statü ve bizim statü değerimiz farklı"
"Heee....."
"Peki fark ne ve ben neden bi baltaya sap olamıyorum?" Dedim kaşlarım çatılırken
"Senin statün yok"
"Hani doğru dürüst-"
"Şuan anlatsam da anlayabilecek gibi değilsiniz" dedi kısaca beni keserek. Bi kapının önünde durdu "Burası sizin odanız. Bir şeye ihtiyacınız olursa hizmetliler yardım eder"
Ben ve Milena başka bir şey sormadan gitti. Biz de odaya girdik
Güzel bir odaydı ama incelemeden kendimi yatağa bıraktım. Yorgundum. Milena da aynı şeyi yaptı
"Acaba Jonas'ım ne yapıyor şuan" dedi tavana bakarken. Ben de bir arkadaş olarak görevimi yaptım, kafasına yastık fırlattım.
"Ne ya?"
"Aşk hayatına başlatma. Seni döverim. Yat zıbar."
"Öf. O zaman senin aşk-"
Suratına bi yastık daha atmamla sözü kesilmişti
"Aman. Bi kaç görmedim iyice suratsız oldun sen de" dedi alıngan bi tonda. Götümü döndüm. Hamileydim ve yorgundum. Uyumalıydım
Gözlerimi kapattım. Yatak yumuşaktı. Uykumun daha çok gelmesini sağlıyordu
"Nicole" dedi o'yu uzatarak ve şirin bir tonda
"Efendim?"
"Yanında uyuyabilir miyim?" derin bi nefes alıp örtümü kaldırdım. Şirin şirin gülüp yanıma girdi
"Salak"
"He"
"Yat zıbar"
"Jonas'ım da Jonas'ım" uykuya dalmadan önce sadece bunu söyledi
♤♤♤♤♤♤♤♤♤♤♤♤
Uyandığım zaman Milena kafama çıkmıştı, ki cidden çıkmıştı. Kafamda uyuyordu. Uyandırmamaya çalışarak yataktan kalktım. Vücudumu esnettikten sonra etrafa baktım salak salak. Saatin kaç olduğunu anlamak imkansızdı ve bu sinirimi bozuyordu
Üstümü hala değişmediğimi fark ettim. Giyecek bir şeylere ihtiyacım vardı. Ben de hizmetlilere haber vermek için odadan çıktım
Çıkmamla birine çarpmam bir oldu
"Owen?"
"Buyrun leydim?" dedi gülümseyerek
"Sabahın köründe odamızın kapısında ne yapıyorsun?" saat kaç bilmiyordum ama sabah olmalıydı değil mi?
"Aslına bakarsan saat öğleden sonra 4. Sen ve Milena öldü mü kontrol etmeye gelmiştim."
"Gördüğün gibi yaşıyorum"
"Sevindim, benimle de yaşa. Nasıl fikir?" dedi sırıtarak. Derin bi nefes alıp gülümsedim. Sonra da yakasından tutup çektim ve sertçe duvara yapıştırdım
"Prens demem gebertirim seni."
"Can alan meleğin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum" dedi alaylı haline devam ederek
Sakindim. Sakin olmalıydım. Ben bi iyimser melektim. Ben süperim.
"Canımı senin alman beni mutlu eder"
Yok ben sakin kalamıyordum. Tam suratına yumruğu çakacaktım ki biri elimi tuttu
"Prense saldırmak pek uygun bir hareket değil"
Kafamı yana çevirip baktım. Ama kafamı biraz yukarı kaldırmam gerekti. Duvar gibi bir çocuktu bu. Gözleri yeşildi ve gülmemesine rağmen belli olan gamzeleri vardı. Saçlarü kumraldı ve duruşu biraz sertti. Tam Milena'nın tipiydi yani
"Bırak Jonas. Eğleniyorum ben"
"Benim görevim seni korumak"
"Minik köle" yaklaşık iki metre boyundaki iri yarı çocuğun kafasını pıt pıtlayıp bana döndü "giyecek bir şey getirmelerini söyleyeyim. Milena da uyandı mı?"
"Hala uyuyor"
Milena diyince bir an Jonas'ın gözleri psrladı gibi oldu ama bilemedim. Şuan Milena'yı bi prenses gibi uyuyor sanıyordu büyük ihtimalle
"Uyanınca hizmetlilerden birinden kahvaltı salonuna getirmesini isteyin. Orda olacağım"
Biraz uzaklaştıktan sonra dönüp sırıttı
"Gelmeyi unutmayın, güzel melek"
Diyeceğim şeyi dememe izin vermeden yanındaki sırıkla kayboldu. Bir gün elimde feci kalacak diye düşünürken odaya girdim
Burada geçirdiğim zaman en sabrımı zorlayan zamanlar olacak gibiydi. Umarım birini öldürmezdim. Bir krallık yetmiyormuş gibi ikinci bi krallığı da peşime takmam hiç komik olmazdı.
•••••••••••••
Befefemin isteği üzerine erken geldi bölüm gene iyisiniz