"Fazla at sürdün Nicole. Biraz duralım. Bebeğe zararlı olabilir" dedi Milena bir kaç saatlik at yolculuğunun ardından
"Ama peşimizden geliyorlardır." dedim endişeli şekilde. Yakalanırsak ne kadar iyi mücadele edersek edelim sonunda ölürdük. Ama daha fazla atta yolculuk edersek de bebek zarar görürdü. Kararsızlıkla Milena'ya bakınca onun da benimle aynı şeyi düşündüğünü anladım. Arkaya dönüp baktı bir süre. Görünürde bir şey yoktu ama her an her şey olabilirdi
"Gideceğimiz yere atlar olmadan kaç günde gidebiliriz?" dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı
"Sanırsam 1 haftadan fazla"
"Eh sonrasında başka at çalarız o zaman. Artık kaçak sayılıyoruz. Çalmak zorundayız. En azından Lydairon'a varana kadar" başını sallayıp aklında ne var der gibi baktı
"İlerde nehir var, ormanın içinden geçiyor biraz aşağıda. Atları nehirden geçirirken ayakkabıları çıkarıp ineceğiz. Atlar devam edecek biz de ormana gireceğiz nehirden ilerleyerek. Zaman kazanırız. Nehir zaten bir göle bağlanıyor. Balıkçı kasabası vardır. At çalabiliriz. Veya yönüne göre sandal da olabilir"
"Mantıklı" dedi tatmin olmuş şekilde "At izlerini takip ederler. Nehirden ilerlediğimiz için de izimizi tamamen takip edemezler"
"Kesinlikle"
"En iyi iz sürücüleri gelirse tahmin edebilirler ama"
"Yine de fazla kişi gelmez. Ufak arama birliği gelir"
"Onları da atlatırız" dediğinde başımı sallayarak onayladım. Elimi yavaşça karnıma götürüp okşadım. Hafif gülümsedikten sonra iç çektim. İyi bir şey mi yapıyorduk bilmiyorum. Damian kaçmak istememişti. Ama ben şimdi kaçıyordum, başka ülkeye.
Çocuğum için iyi bir şey yapmaya çalışıyordum, Damian'dan bana kalan tek şeyi korumaya çalışıyordum. Ama onu hakkı olan şeyden de uzaklaştırıyordum... Gerçi hayatta kalabilmesi ve sonrasında hakkı olanı alabilmesi için yapıyordum bunu. Yine de başka bir yok mu diye düşünmeden edemiyordum. Doğduğu andan itibaren.. Hakkı olanlara sahip olmasının bir yolu vardı belki.
Kraliçenin hiç bir şeyden haberi yoktu, bu çok açıktı. Belki o benim tarafımda olurdu? Onunla konuşmayı deneseydim keşke. Ama iş işten geçmişti. Belki bu kadar zahmete girmeden her şeyi halledebilecekken... Ben işleri yokuşa sürmüştüm
"Ne düşünüyorsun derin derin" dedi Milena çantasından çıkardığı elmayı yerken
"Hiç" dediğim zaman bana yaratıkmışım gibi baktı, istemsiz hafif güldüm "Tamam belki de hiç değildir"
"Anlat bakalım"
"Ya bu kadar zahmete girmeden halletmenin bir yolu varsa? Ve ben bunu kullanmadan senin de bebeğimin de hayatını batırdıysam?"
"Kraliçeyle konuşmayı mı diyorsun?" dediği zaman yavaşça başımı salladım "Emin ol, ben her şeyi düşündüm. Salak olduğunu ve her şekilde kendini suçlamaya kalkacağını bildiğimden her ihtimalin sonuçlarını düşündüm. Kraliçeyle konuşmuş olsan kesin olarak daha beter batardık. Birincisi, kocasının onu dinleyeceği varsa şu saatten sonra da dinler biz de haberi alırız. Ama dinlemezse anlarız ki doğru olanı yapmışız"
"Ama dinlerse de boşuna zahmete girmiş olacağız"
"Hadi ama.. şurda yeğenime anlatacak iki maceralı, kahraman gibi durduğum şeyler yaşıyorum içine ediyorsun" dediğine hafif kahkaha attım. Milena da gülüyordu
"Ciddi olmanı beklemek bir hataydı.." dedim hala gülerken
"Eheheh ben halimden gayet memnunum. Sen de ol. Hem ne yani, çocuğunun gözünde harika bir anne olacaksın işte. Kolaya kaçmış demeyecek. Ayrıca kraliyet zırvalarına uymadan kendi tarzıyla büyüyecek. Ortada mıymıntı ve kasıntı şekilde yürüyen kişi yeğenim de olsa katlanamazdım"