Ormana girip yürümeye başladığımda etraf birden sessizleşmişti. Ağaçlar o kadar sıktı ki yağmur aşağıya gelmiyordu bile. Yağmurun sesi hafif şekilde duyuluyordu bu yüzden ama o kadardı. Başka bir ses veya hareketlilik göremiyordum
"Büyüsüz olmana rağmen ormana biriyle mücadele etmeye gelmen takdir edilesi bir cesaret mi yoksa aşağılanacak bir aptallık mı?"
Bir kadın sesiydi ve gülerek konuşuyordu. Eğleniyordu ve birinin benle eğlenmesi hiç hoşuma giden bir durum değildi
Etrafıma bakınıp konuşan kadını görmeye çalıştım ama hiç bir şekilde gözükmüyordu. Sadece etrafta dolandığını hissediyorum
"En azından kendimi gizleyen üstün bir korkak olmadığım kesin" dedim aynı eğlenen alaylı tonla. Kadın ufak bir kahkaha attı ve sonra ciddi bir tonda konuşmaya başladı
"Şuan bana böyle bir şey diyebilecek konumda değilsin"
"Neden? Seninle muhattap olmak için fazla mı soyluyum?"
Arkamda hareket eden bir şeyin havasını hissettim. Tam ensemde. Son anda dönüp kılıcımı kaldırdım ve gelen kılıcı engelledim. Ağır bir darbeydi ve kemiklerim titremişti. Yine de kılıcı düşürmeden durabildim
Karşımdaki kişiye baktım. Gözleri kıpkırmızı parlıyordu. Saçları sapsarıydı. Daha doğrusu beyaz bir sarıydı.
"Seni burada öldürebilirim ve kimse buna engel olamaz" dedi sırıtarak "Bana karşı koyabileceğini düşündüren nedir?"
Kılıcını sertçe geri ittirip biraz geri çekildim ve onu süzmeye başladım. Duruşundan ve kılıç tutuşundan bu konuda gayet becerikli olduğu belli oluyordu. Yener miydim, bilemiyorum. Ama zorlayabileceğimi biliyordum
"Ne istiyorsun?" dedim sakin bir tonda "Orda vurduğun bir prensti, biliyorsun değil mi?"
Bir süre bir şey demeden o da sadece beni süzdü ve yüzünde hafif bir sırıtış oluştu
"Bilmiyordum ama öğrendiğime ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsin. Bir soyluysa, özellikle kraliyettense... Gebermesi herkes için daha iyi."
"Neden?"
"İğrençlerin tekiler çünkü. Yaptıkları tek şey, o altından tahtlarına kıçlarını atıp oturmak. Başka yaradıkları hiç bir iş yok. Kendileri dışında kimseyi düşünmüyorlar"
"Sen de başka insanları pek düşünüyor gibi değilsin. Baksana, daha kim olduğunu bilmediğin insanları okla vuruyorsun" dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Kraliyete bebek götüren bir soylu aracı. Sizi öldürmem için yeterince sebep var gibi"
Kılıcını bana doğru tutup havaya kaldırıp nefretle baktı. Ne demek istediğini anlamamıştım kaşlarım çatıldı
"Ne demek istiyorsun?"
"Gebereceksin demek istiyorum"
Tekrar kılıcıyla bana saldırmak için atıldığında son anda kenara atlayıp kurtuldum. Çok hızlı hareket ediyordu. Ben daha kenara atlamışken, bana doğru bir manevra yapıp kılıcını savurdu. Kılıcımı zar zor kaldırıp karşılık verebilmiştim.
"Beni zorlarsın sanmıştım" dedi hafif gülerek "Kraliyet ne zamandır bu kadar beceriksiz kişileri bünyesine alıyor?"
Dizlerimin üzerindeydim. Kılıcı iki elimle tutmam gerekirken o yukardan bana sırıtarak bakıyordu. Öleceksem de böyle aşağılanarak ölmeyecektim
"Çok konuşuyorsun" diyerek zorlanarak ayağa kalktım. kılıcını ittirip saldırdığımda bana karşı koydu.
Her hamlemi tahmin ediyor gibiydi, her hareketimi engelliyordu ama yavaş yavaş onu zorlamaya başladığımı anlıyordum. Yüzünden anlaşılıyordu bu