بسم الله الرحمن الرحيم
Bölüm Altı - Kader
Hayatta insanlar hep sınavlara tabii olurdu. Tüm bu imtihanlar karşısında da sabır göstermesi gerekiyordu. Ben şu an tam da o imtihanlardan birindeydim. Zira bir yandan beni sarmak için bekleyen sıcacık ve büyüleyici uykum, bir yandan da beni kaldırmaya çalışan yakışıklı olduğu kadar baş belası olan kocam. Sen sabır ver Yarabbi!
"Bıraksana beni be adam, git kendi kendine et kahvaltını ben sadece uykuya açım!" Kolumdan tutup kaldıran deli kocama rağmen kendimi sıcaklığıyla başımı döndüren yatağıma atmışken tekrar kollarımdan tutup kaldırmasıyla sinirlerimi bozmuştu. "Olmaz diyorum, hem o kadar kahvaltı hazırladım bize." Bu adamı dövesim, böldüğü uykuma bir yirmi yıl kadar dalasım vardı. "Yirmi yıl mı? Onca yıl benim hasretimle nasıl geçireceksin?" diye soran Ömer ile sesli düşündüğümü anladım.
"Bırak diyorum sana, uykum var diyorum anlamıyor musun?" Gözlerim hala kapalı olsa bile duyduğum ufak seslerden güldüğünü anlamıştım. Allah'ım olmayan enerjimle bir tane şu adamın sırıtan yüzüne çakasım geliyordu. "Yalnız," diyen Ömer ile dayanamadım ve kollarımı onun boynuna sarıp uykuya dalmak adına kafamı omuzuna koyar koymaz gözlerimi yumdum. Nasıl daha düne kadar çekindiğim bu adamın yanında bu kadar rahat olduğumu bilmiyordum ama çok tanıdık geliyordu . Özellikle de alışmaktan çok korktuğum ve daha önce tatmadığıma yemin edebileceğim bu his ve dokunuşlar...
"Düşünüyorum da uyku ve o uykunun verdiği mahmurluk bir kadına anca bu kadar yakışabilirdi." Beynime ok misali saplanan ve tüm uykumu darmaduman eden sözleri ile açılıverdi gözlerim ve karşımdaki dolabı izledim. "Düşünüyorum da, sen ve senin bu güzelliğin ne kadar da yakıştı yanıma. " Sanki göğsümü delmeye çalışıyormuş gibi atan kalbim, kollarını belime sarıp bana sımsıkı sarılması ile çıkmayı bile bir kenara atmış, tek çare olarak durmayı hedefliyordu. Ona da ağır gelmiş olmalıydı tüm bunlar. Daha düne kadar saçını okşayacak bir baba bile bulamayan nefsime bu kadarı çok ağırdı.
Burnunu boynuma daldırdığında bir kez daha insanların neden bu kadar mutlu olduklarını anladım. Ey benim gülmek bilmeyen, sahte mutlulukların içinde dolanan ve hep suçladığım nefsim, asıl şimdi anladım suçun sende olmadığını. Kişi bilmediğini yapamazdı, sana nasip olmayan şefkati nereden bilecektin de sindirecektin tüm hücrelerine. Ey benim kendine kızan, kendisini herkesten daha aşağılık gören nefsim, şefkatin yolu sapmadı ki sokağına, bilemedin ki onu, yüreklerin onunla mutlu olduğunu...
Derin bir nefes alıp sertçe yutkundum. "Bana bu kadar kolay dokunma, bu sözleri bu kadar kolay söyleme. Bana sanki beni seviyormuşsun gibi davranma. Allah aşkına ayarlarımla oynama, sen benim içimdeki yangını bilemezsin. Seviyorum diyen sonra da önüne çıkan ilk temiz kız ile kaçan adamları bilirim ben, tüm ailesini mahveden adamları, kimseye değer vermeyen adamları... Kimse sevmez beni, kimse değer vermez. Kimse neyin var diye sormaz, anlamaz kimse yaralarımdan. Şimdi o yaraları görüyormuş gibi davranıp sarmaya çalışma. İyileştiğin vakit tekrar kanayan yaraya alışmak, kanayan yaraya alışmış olmaktan daha zordur. Beni alıştırma."
Sözlerim ile bana daha çok sarıldı ve boynumdan öptü. "Ben," diyerek saçlarımı okşadı önce, ardından benden ayrıldı ve dolmak için nöbet bekleyen gözlerime dikti mavilerini şefkatle. "Senin kanayan yarandan severim, okşanmayan saçlarından, ağlamamak için direnen gözlerinden, sevgi bekleyen yüreğinden, gülmek isteyen dudaklarından, ben seni sen olduğun yerden severim kadın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RAZIYIM
Teen FictionHissettiğim tuhaf duygular ile sertçe yutkundum. "Sen gerçekten delisin, değil mi?" diye sordum. Güldü, gülüşüyle her iki yanağında can bulan koca gamzelerine kaydı gözlerim. "Kim bilir, belki." Ardından gözlerini gözlerime çevirdi. "Ve sen de bu de...