Episode 4: Pandora's Box

2.7K 247 182
                                    


"I'm headed straight for the castle, they wanna make me their queen."

*

Hayatım boyunca ne yapmam gerektiği konusunda tereddüte düştüğüm, çok az zaman olmuştu.

Ne yapmak istediğimi her daim önceden bilirdim, nereye varmak istediğimi, amacımın ne olduğunu... Sonuçlarını tartardım. Sonuçta, sonunda uçuruma gideceksem, hangi çabamın anlamı kalırdı?

Hazırlıklıydım, atiktim, düşünerek hareket ederdim, adımlarım tereddüte düşmezdi, bileğim asla burkulmaz; kendimi asla yerde bulmaz, bastığım yerde izlerimi bırakırdım.

Ama şimdi, hayat bu ya, ne yapacağımı ilk defa kestiremiyordum.

"Jungkook, Bay Kim'le tanış. Kendisi, bundan sonra bizim yatırımcımız olacak. Artık sık sık bir arada olacağız."

Büyük konuşmamak gerekirdi, değil mi? Hala böyle düşünmediğimi biliyorum, hala düz yolda yürümeyi biliyorum ama bazen... Bocalamak gerektiğini görüyorum. Doğru mu, her zaman ayakta kalabilmek için bazen yere çakılmak, doğru mu?

24 saat önce

Dalan gözlerimi ayırdım kalabalıktan. Adımlarım sola döndü, merdivenleri çıktığım anda ringe ulaştım. Arkamdan benim tarafımın demiri kilitlendi, ringin üzerine tel örgüler çekildi ve saha titizlikle saniyeler içerisinde hazırlandı.

Ardından karşı tarafın kapısı açıldı. Benden daha uzun ve daha kalıplı, -ki, karşı taraf her zaman böyle olurdu- tahminimce daha büyük bir adam çıktı karşıma. Kapısı kilitlendi, tel örgüler son kez çekildi ve biz, Spark'ta baş başa kaldık.

Çığlıklar yükseldi, tezahüratlar arttı, kulaklarımı sağır edecek derecede bağırışlar sardı etrafı.

"ASLAN, ASLAN, ASLAN!"

"ÖLDÜR ONU, ÖLDÜR, ÖLDÜR!"

Hakem geldi, düdüğü çaldı ve 4 dakikalık ilk round başladı.

Birbirimize yaklaştık ve karşı tarafın savurduğu ilk yumrukla beraber savunma pozisyonundaydım. Hamlelerini engelledim, ellerimi yüzüme siper ettim, savurduğu tüm yumruklardan geri kaçtım. Birkaç saniye sonra, daha fazla geri kaçamayacağım için ise hücuma geçtim. Bazı yumruklarımı savuşturdu, bazıları ise hem göğsüne hem de yüzünde can buldu. Öyle bir hızla ve hırsla atlıyordum ki üstüne ne bana karşılık verebiliyor, ne de gelecek hamlelerimi engelleyebiliyordu.

Her zaman böyle olurdu, kendimi öğrenmeden önceye kadar ringin pistinde ciğerlerim dökülüyorken şimdi sadece karşımdaki manzarayı daha da güzelleştirmek, elimden gelen en iyi şeydi.

İlk round bitti, rakibim şimdiden bitik haldeydi ve ben 2. roundun sonunda, 3. nün gelmeyeceğini bilecek kadar öngörülüydüm.

2 dakikalık dinlenme süresinin ardından üstümü bir havluyla kısaca kuruladılar, birkaç yudum su içtim ve ardından yeniden pistin ortasındaydım. Ellerim çok daha sert, avuçlarım çok daha sıkıydı. Önümü bile göremiyordum ama biliyordum, karşımdaki adam sırtını tellere sürtmekten aşındırırken, onun çoktan hastanelik olacağını biliyordum.

ciao, amore. | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin