Episode 11: Die For You

1.4K 157 49
                                    

arkadaşlar, sizden oy ya da yorum almadığım sürece yazdığım şeylerin bir anlamı olmuyor. lütfen görmezden gelmeyin ve düşüncelerinizi, eleştirilerinizi paylaşın benimle. teşekkür ederim.

*

"Let the skyfall, when it crumbles, we will stand tall face it all together."

*

Hayatım boyunca, sistematik bir şekilde ilerleyen ve düzeninin asla bozulmadığı iki şey vardı;

Pandora ve sorumluluklarım.

Şaşırmadığım, yapmadığım ya da içinde olmadığım tek bir gün olmazdı. Tüm çabamı verirdim, Tanrı şahit- canım pahasına savaşır ve elimde olan şeyi tutmak için uğraşırdım.

Bir yere kadar.

Gücümün yettiği yere kadar.

Bunun sonu gelmezdi; denerdim, denerdim ve eninde sonunda yine ben haklı çıkar, karşımdakini bir şekilde yıkardım.

Tabi, istisnalar dışında.

Haklı olduğum konular vardı. Taehyung'un bir şeyler yaptığını biliyordum, bundan şüphe bile duymuyordum lakin-bilirsiniz işte, engel olamadığım bazı şeyler vardı.

Onu hayatıma almak, güvenimi üzerine inşa etmek gibi.

Parçalanan sadece Taehyung değildi.

Düşünüyordum, kahvaltı masasında, -uzun zaman sonra oturduğum kahvaltı masasında- annemin ısrarlarına dayanamaz bir şekilde elimdeki çatalı tabağın üzerinde gezdiriyor, gözlerimi önümden çekmiyor ve düşüncelerimin esiri bir şekilde, düşünüyordum sadece.

"-değil mi, Aldrich?"

"Hm?" dedim, anneme dönerek. "Kaçırdım, üzgünüm. Ne dedin?"

"Babanla, Bay Kim'in yatırımcımız olması üzerine, bunu etrafımıza duyurmak ve bir kutlama yapmak adına, bir davet verelim diye düşünüyoruz. Sana soruyordum, ev daha uygun bir ortamdır sanki?"

Gözlerimi sıkıca yumup açtım. Dayanmıyordum-gerçekten, babamın her şeyden haberi olduğuna eminken ve burda susup oturmak zorundayken, çok zor bir durumun içindeydim.

Daha dün Pandora'dan çıkıp gittikten sonra, Taehyung'un arkamdan babama haber verdiğini bilirken, bu eve yeniden girerken ve onunla karşılıklı kahvaltı masasında oturarak, iki oyuncuyu canlandırırken, gerçekten, gerçekten çok zor bir durumun içindeydim.

Kendimi tutmam gerektiğini biliyordum, yerimi bilmem gerektiğini ve bunun böyle sonlanmayacağını, biliyordum. Bu yüzdendi, tüm bu sessizliğim.

"Fark etmez," diye mırıldandım kısık bir sesle. "Aynı şeyi yapacaksınız nasıl olsa, değil mi? Mutlu aile tablosu..."

"Jungkook..." dedi o sırada babam, uyarmaya çalışıyor ve kendince beni susturuyordu.

"Bir şey demedim." diyerek sustum o an. Başka bir zaman olsa ben ona, o bana karşılık verir ve tartışma benim evden çıkıp gitmemle sonlanırdı.

"Sorun ne, bebeğim?" Annem, masanın üzerindeki elimi tutmuş ve meraklı bakışları altında bakıyordu bana.

Sorun bir çok şey, çok, çok fazla şey.

ciao, amore. | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin