Vals

79 6 22
                                    

Ömer, kaybettiği sevgilisini son kez taş duvarların arasında dünyaya geri döndürülmeden önce gördü. 

-------

Hürkan sadece bir kaç metre ötede duruyor, bir takım elbise ve kravat giymiş, karnındaki sonsuz yaradan kan damlıyor. Hürkan buraya her geldiğinde yaptığı gibi kendinden emin bir şeklide gülümsüyor ve bir adım öne çıkıyor. 

Ömer yaklaşmayı öğrendi. Hürkan hemen önünde durmayı, bir nefes almayı ve aynı anda eğilmeleri için havanın durmasını beklemeyi öğrendi. Ve yaptılar; bellerini büküyorlar, kafaları neredeyse birbirine çarpıyordu ve sonra tekrar yükseliyorlar. 

Hürkan elini uzattı ve Ömer kabul etti. Başladılar. 

Müziğin nereden geldiğini asla bilmiyorlar. Bir anlam ifade etmesi gerekmiyor, Ömer'in yaşam ve ölüm arasında sürüklendiği hayal gücünün bir parçası olduğu için, ama bir yerlerden bir müzik geliyor, kitlesi boş karanlıkta yankılanıyor. 

Kaderin acımasız cilvesiyle, çalan müziğin bir diskin olduğunu anladı. Belki Fransızca. Ömer şu anda düşünmedi. Ne de olsa başlıyorlardı. 

Ömer hiçbir zaman iyi bir dansçı olmadı. Ellerini Hürkan'ın omuzlarına koydu ve sevdiği adam adımlarına rehberlik etti. Hürkan, sola ve sağa adım atarak, yana, ileri ve geri hareket ederek ve var olmayan boşlukta kıvrılarak Ömer'i hareketleri boyunca yönlendirdi. 

Başını kaldırıp Hürkan'ın yüzünü görmeye cesaret edemedi. Sanki ne olduğunu biliyor ama hareketlerini kontrol edemiyormuş gibi, her zaman monoton bir gülümseme bahşediyor.  Ahiret oyunun neredeyse bir kuklası. Hürkan'ın bilip bilmediğini merak etti. Ama Hürkan öldü. Ve Ömer bunun eşiğinde. 

Müzik çalar ve çalar. Hürkan onu bir noktada, eğdi. Birinin seni batımasına izin vermek, düşmene izin vermeyeceklerine güvenmektir. Hürkan, Ömer'in düşmesine izin vermedi. Sayısız kez. Beş yaşındayken bir duvarın üzerindeyken Ömer ilerlerken düşmesine izin vermedi. Parkta ipin üzerinde giderken. Dağda taşların üzerindeyken izin vermedi. Uçurumun kenarında, tam ucundayken düşmesine izin vermedi. Hürkan bu boşlukta yine Ömer'in düşmesine izin vermiyor. 

Ömer pasif bir şekilde kendisini yönetmesine izin verdi. 

Aniden, Hürkan'ın göğüsü titriyor, gürültüyle gümbürdüyor. Panik içinde yukarıya baktı ve Hürkan'ın mırıldandığını fark etti. Plakla eşlik ediyor, muhtemelen bunu sıklıkla yaptıklarından ezberlemişti. 

Hürkan'ın aylardır... ilk kez ses çıkardığını, şarkı mırıldandığını duyuyor. 

Müzik sadece bir vuruş için dalgalanıyor ve Hürkan onu kendisine yaklaştırıyor, mırıldanmaya devam ederken Ömer'in yüzünü göğüsüne kadar getiriyor. Yavaşça yan yana sallanırlar, dansı asla durdurmazlar, aksine yavaşlatırlar. Hürkan, Ömer'in kafasını çenesinin altına sıkıştırıyor. 

Birdenbire çok fazla; müzik, mırldanan Hürkan, dans ağlıyor. Gözlerinden sıcak, kontrol edilemeyen yaşlar akıyor ve o ağlıyor, ağlıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Hürkan tek kelime etmiyor, sadece onu tutuyor. Hürkan'ın süslü giyisisine o kadar çoık sümük ve gözyaşı battı ki Ömer açık yaraya yüzünü bastırdı ama önemli değildi. 

Eskiden olduğu gibi yine Ömer ve Hürkan. 

Olması gerektiği gibi. 

Hürkan, Ömer'in elinden tutuyor. Sırtını sıvazlıyor, nazikçe sallıyor ve en önemlisi, mırıldanmaya devam ediyor. Ömer, sevdiği adamın bu küçük şefkatin değerini bilmeye çalıştı ama, 

Plak tekrar yalpalıyor ve Ömer yeniden hayata döndüğünü bildi. Hürkan'a bulanık bir şekilde bakarak uzaklaştı. Hürkan gözlerini kırpıştırdı, sonra tekrar nazikçe gülümsedi, elini kaldırdı ve Ömer'in gözyaşlarını sildi. Ömer hıçkıra hıçkıra ele elini bastırdı. 

Sonuçsuz bir şekilde, "Beni geri döndürmeyin." diye yalvardı. Islak be boğulmuş; ve Hürkan'ın bu konuda hiçbir şey yapamayacağını biliyordu. Bu kader; Ömer bir kez daha ölmek için yaşamalı. 

Müzik, sanki yavaş yavaş uzaklaşıyor ve soluyormuş gibi donuklaşıyor. Kısılıyor. Ömer burada uzun süre kalamayacak. Vücudu zaten bulanık hissediyor. 

Umutsuzca Hürkan'ın ellerini tutarak "Artık yapamam." diye hıçkırıyor, başını Hürkan'ın köprücük kemiğine dayayarak. "Yapamam- herkes benden nefret ediyor. Zar zor yaşıyorum." 

Hürkan tek kelime etmeden Ömer'in kıvırcıklarına bir buse kondurdu. Sevgisi Ömer'in taşıyabileceğinden daha fazla çünkü göğüsü sıkışıyor ve hıçkırıkları artmaya başlıyor. 

Görüşü karanlık noktalarla dolmaya başlıyor ve müzik duyulmuyor. Hürkan'ın yanındaki varlığı, sanki bu kurgusal dünya üstüne çöküyormuş gibi aksamaya başlıyor. Hürkan'ın ellerini bırakarak burnunu çekiyor. Kendi elleri buz gibi. 

Hürkan'ın vücudunu hayaleti de kaybolmaya başladı. Yavaş, ayaklarından başlıyor, yavaşça adamın bacaklarını ve belini yiyor. 

Sevgilisi tamamen gitmeden önce konuştu. "Beni sevdiğini söyle. Beni..." dedi çatladı. "Ona ihtiyacım var Hürkan. Geri dönemem, eğer beni kimse sevmiyorsa, yapamam. Beni sevecek birine ihtiyacım var." 

Adam her zamanki gibi suskun ve yüzünü hüzünlü bir bakış kaplıyor. Neredeyse empatik görünüyor ama Ömer'in acısını hafifletmedi, umursadığını söylemedi. Ömer ağlarken omuzları sallanıyor. 

"Lütfen," diye yalvardı kırık dökük "Lütfen bana beni sevdiğini söyle. Gerekirse yalan söyle." 

Hürkan'ın ağzı sanki bir şey söyleyecekmiş gibi açıldı. Ömer'in istediği şeyi vermeye çalıştı. 

Ama boşluk onu bir ses çıkartmadan önce tüketti ve aniden Hürkan Gügen artık burada değil. Sadece Ömer, taşlarla kaplı alanda yalnız. Uvuzların da tarif edilemez bir bir baskı hissetti, göğüsü çökecekmiş gibi hissediyordu ve yeniden canlanmanın olağan basısı başlıyordu. 

Ancak Ömer'in tek düşünebildiği, birlikte bir saniye daha kalsalardı Hürkan'ın söyleyeceği şeydi. 

Kitapsız Kalanların ListesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin