Gözlerinizi hayata yummak o kadar kolay değildir. Mutlu bir gün de gözleriniz yumduğunuzda, tekrar gözlerinizi açarken kabus gibi bir yaşama baka kalırsınız. Özellikle kabuslar yaşamınız olup, güzel günler rüyalarınız ise; bu daha da çekilmez bir hal alır. Kaçacak hiçbir yeriniz yoktur. Rahat bırakmaz sizi zihninize yerleşip orada sürekli başa sararak oynayan senaryolar. Her şey sarpa sarar, hiçbir dikiş tutturamazsınız. Sizi bu hale sokanlar da yaşantınızı, düşüncelerinizi eleştirir dururlar. Kendinizi savunamazsınız.Bir süre sonra pes eder ve tüm bunları hak ettiğinizi düşünürsünüz. Bunu böylece kabullenirken bir düğüm atılır boğazınıza her ne kadar yutkunursanız da o düğüm asla ama asla çözülmez. Birdenbire öfkelenirsiniz kendinize.Zira Kendinizi bu duruma yine kendiniz gark etmişsinizdir. Bu duruma sizi düşürenleri hatırladığınızda ise; kendinize hak verirken tekrar onlara öfkelenirsiniz.Bu kısır döngü sizi tekrar tekrar öfkelendirip , yıpratana kadar hatta çileden çıkarıp, mahvedene kadar, gününüzü psikolojinizi , aynı zamanda da hayata verdiğiniz mânâ ile birlikte insanlara, hayvanlara , doğaya olan saygınızı bile mahvedip, altını üstüne getirerek her şeyden ve herkesten
soyutlanmanıza yol açar. Tüm bunların hayat boyu sizinle olduğunu düşünsenize bir defa. Belki dostum diyebileceğiniz birisinin yanınıza gelip size " Takma kafana " demesi gerçekten işe yarar mı,her şeyi düzeltmeye yeter mi ya da siz buna aldırış eder misiniz ? Elbette " Sana söylemesi kolay!"diyeceksiniz. Elden başka ne gelir ki? Her gece aklınıza gelen onca düşünceyi , olay anında söyleyemediklerinizi ya da o anda aklınıza gelmeyen ancak başınızı yastığa koyduğunuzda aklınızdan bir türlü çıkmayan savunma metinlerini, kendi zihninizde kurduğunuz mahkemede haklı olduğunuzu ya da suçsuzluğunuzu nasıl büyük bir çaba ile kendi kendinize ispat etmeye, içten içe kendinizi ikna etmeye çalıştığınızı hatırlayın.
Her şey ne kadar da tanıdık geliyor öyle değil mi? Belki hayatı sıkıcı yapan ya da dejavu denen şeyin doğmasını sağlayan da budur.Bazen öyle yorgun hissediyorum ki; sanki taş taşımışım gibi her yerim ağrıyor,uykularım kaçıyor hatta uyusam bile uyandığımda hala yorgun hissediyorum. Sanki günlerdir uykusuzmuşum gibi oluyorum. Hiçbir şey yapmaya gönlüm , halim olmuyor. Hatta yataktan kalkmak bile istemiyorum. Bir sağa bir sola yatak içinde kıvranırken bir anda yataktan kalkasım geliyor ve anında ıkına sıkıla yataktan sıyrılıyorum. Sık sık yaşadığım öyle şeyler oluyor ki bir yere yazacak olsam okuyanlar beni şizofren zannederler . Bunları birisiyle konuşacak olsam hangi uyuşturucu maddenin etkisinde olduğumu sorar, beni sıkıcı ve karamsar bulup asla hayat yoldaşı edinilmeye layık bilmez.
Şu anda bana güldüğünüzü biliyorum. Ancak şu var ki; siz bu hayatın içinde alakasız isimlerin, alakasız kişilerde olduğunu ve alakasız kişilerin "Zıt kutuplar birbirini çeker"bahanesiyle bir arada olduklarını bilmiyorsunuz sanırım! Size kızıyor olmamı neye bağlıyorsunuz? Bütün düşünceler zihnimde sese dönüşüp , kafamın içinde hatta inanır mısınız bilmem; tüm dünyamda yankılanıyor. Siz de herkes gibi beni geçiştiriyor ve dinliyormuş gibi yapıyorsunuz bunu biliyorum.Sizi strese sokmayan ve alâkanızın da olmadığı bir karmaşayı neden önemseyesiniz ki(!)Her şeyi bir kenara bırakılmalı bazen. Tartışmak yerine şöyle bir doğrulayım. Benim için bir farkı olmasa bile şu karşıdaki pencerenin kalın perdesini çekmek ve ışığın içeriye doluşu ile birlikte çay demleyip pencere önünde ya da belki balkonda oturup çay içmek iyi gelebilir.Sokakta ip atlayan kızlar beni gördüklerinde daha büyük bir heyecanla İp atlamaya başlayabilirler. Hatta belki mahalledeki maç yapan çocuklardan koşmaktan tombul yanakları kızarmış ve nefes nefese kalmış olan irice bir çocuk benim onun attığı golü balkondan görüp onu içten içe kutladığımı düşünerek içi içine sığmayabilir. Peki Saklambaç oynayanların yerlerini ifşa etmemem için ,bana sus işareti yaptıkları malum, fısıltı çıkararak heyecandan kalpleri yerinden fırlayacakmışcasına atarken gizlenenler?..
Aslında tüm bunlar da komik birer hayallerden ibaret çünkü; karşı meydanı dolduran arabalar, sokaklarda sağlı sollu, boydan boya parkedilmiş araçlar ve arabaların , ağır vasıtaların vızır vızır geçtiği asfalt oldukça tehlikeli olmakla beraber çocuklara oyun alanı bırakmıyorlar.Bir de böylesi şeyler söz konusuyken büyüklerin çocukların bir takım cihazlarla oynamasına çok kızmalarını da anlayabilmiş değilim doğrusu.
Çocuklar sanal ortamda istedikleri gibi eğlenebiliyorlar. Kimse onlara karışamıyor; cam kırabilirler, resim çizebilirler, insan bile öldürebilirler. Bunları yaparken cihazdan çıkan sesleri bastıran sevinç çığlıkları atan çocukların seslerine tahammül edemeyenler evin içinde top oynayan, saklambaç oynayan, hoplayıp zıplayan çocuklara elbette tahammül edemezler. Birlikte oynamıyorlar,çatışıyorlar diye eleştiri yağmuruna tutulan çocuklar cihazları birbirine bağlayıp çok güzel bir şekilde oyun ve iletişim kurarken büyükler kendi dünyalarında savaşsız gün geçiremiyorlar! Bu savaşlardan en çok etkilenen de ne yazık ki yine çocuklar oluyorlar! Aslında biraz dışarı çıkmak lazım. Belki birileri beyazlara bürünmeye yüz tutmuş saçlarımı görüp acıyarak ya da iğrenerek bana bakar. Sokaklarda yapayalnız gezerim, bir ara sevgililerin sevişmeleri takılır gözlerime. Birbirlerine fısıldadıkları aşk sözleri doldurur,titretir yüreğimi. Böylesi bir çok şey yaşadım.
Biliyor musunuz bazen zaman geçmek bilmiyor. Sokakları arşınlayıp , gün dönüp sokaklar karanlığa teslim olmaya yeltendiğinde ıssız karanlıklarda tek başıma sessiz bir şekilde evime doğru süzülürüm. Biliyorsunuzdur herhalde; tehlikelerle doludur İstanbul sokakları. Gevezelik ile geçirdiğim dakikaları izleyen sessiz saatlerin sonunda üzerime aldığım siyah montum, çizgileri beyaz kendisi krem kumaş pantolonum ve bir şapka ile dışarı çıkarak dar sokaklarla birleşen sokaklarda sanki hiç bitsin istemiyormuşum gibi ağır ve temkinli adımlarla ilerliyordum. Güneşin tenime vuran ışıklarının gözlerimi kısmama neden olması, vücudumu esir alan tuhaf soğukluğun esaretinden hırpalarcasına beni titreterek kurtarmasıyla ısınmaya başlamıştım.
Şapkamı biraz daha aşağı indirip gözlerimi gölgede bırakarak ilerlemeye devam ediyordum. Beni görenlerin kararlı ve sakin tavırla ilerliyor oluşuma bir müddet göz ikip seyrettiğini seziyordu. Sonra içimden gelen bir gıcık ses " Gülünç olan giyim tarzına bakıyorlardır." demesi ile tüm keyifim kaçıyordu. Çiçeklerin güzel görünüyor olması ,her yerin yemyeşil olması, suların Şelaleler ,Dereler boyu şırıl şırıl akmasıyla oluşan serpintilerin verdiği o serinlik, güzel kızlar , leziz yiyecek ve içecekler umrumda olmuyordu.
Her şey, özellikle hayat, öyle tatsız, tuzsuz oluyordu ki; bu yüz ifademden belli oluyordu. Bana " Bir derdin mi var?" diye soran herkese özellikle kızlara "Hayır" manasında başımı sağa sola sallayarak ardından "Cık" ederek tüm sıkıntılarımı içime hapsediyordum, yüreğimin derinliklerine gömüyordum âdeta. Asıl tuhaf olanı şu ki; bu kızlar bâzen benim kendilerine tüm ömrümü fedâ edebileceğim kişiler oluyorlardı.
Bana öyle hayretler içinde bakmayın. Ben bir haftada on flört değiştiren birisi değilim ki. Henüz ilişki içerisinde bile olmadığım birisini neden kendi dertlerimle sıkıp, incitmek gibi bir şey yapayım? Ben kimseyi böyle kullanıp atamam. Nedenini bilmiyorum ama sanki insanların içinde dolaştığım zaman onların kalitesini düşürüyormuşum gibi geliyor. Beni neden böyle düşündüğüm konusunda kınamayın. Bir kez olsun kendinize sorun; " Bizim psikolojik baskımız yüzünden bu şekilde hissediyor olabilir mi?" diye. Neden benimle tartışmaya giriyorsunuz ha, neden!
Beni anlamıyorsunuz tabii siz!
Neden anlayacakmışsınız ki(!)
Beni anlamak için çabalamaktan ziyâde aklımda birkaç tahtanın eksik olduğunu düşünüyorsunuz . Beni anlamak için ben olmak lazım.Beni anlamak zorunda değilsiniz elbette ama toplumumuzdaki iletişim bozukluğunun tek nedeni bu zaten; anlamadan ,etmeden , ön yargıyla hareket ediyoruz. Evde, işte, her yerde bu duyguyla yaşayabilmek zor olsa gerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K.Ö.R.(Karmaşık Ölüm Raporları)
Mystery / ThrillerBu kitap toplum tarafından her zaman ve her şekilde hor görülen,dışlanan ve kendisine o yokmuş gibi davranılan,hayatında birçok çetrefili yaşamış olan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Sabah akşam aynı hikaye... Aradan çok yıllar geçse de h...