Biliyor musun Nalan; seni ilk defa süslüyken gördüğüm o düğünde beyaz, kolları dantelli ve transparan olan, göğüsü fırfırlı elbisenin altına giydiğin keten pantolon ile ne
kadar da güzel olmuştun. Yanaklarındaki allık ve dudaklarındaki ruj ile de pek çekiciydin doğrusu. Demek ki sen gelin olsan ne kadar da yakışacak! Bazı günlerim sırf seni düşündüğüm için güzel geçiyordu hapishanede. Belki bir gün dosya açılırdı ve ben tekrar duruşmaya çağrılırdım.Bu şimdilik hayal gibi bir şey. Tuvalet temizliği ve koğuş temizliği yaparak günlerimi geçiririm. Herkes
burada da bana kötü davranıyor. Sanki tek suçlu benim. Neden sadece ben iş yapıyorum ya da herhangi bir itirazım kabul edilmek bir yana dursun ağzımı açmak bile nasip olmuyor. Her zaman için büyüğe saygıdan bahsedilir ama burada benden küçük olanlar bile beni eziyorlar. Emin olun ki çok eziyet çekiyorum. Öyle eziyetler
çekiyorum ki anlatmaya dil varmaz. Bu eziyetler suçlu olanlar tarafından değil de suçlu olanlara yapılsa kimse suç işlemek bir yana suçu aklına bile getirmez. Anlatmakla bitmeyen, dile getirmek de zorluk çektiğim eziyetler çekiyorum;anlattığımda sizi sıkan, " Sürekli aynı şeyden bahsediyor!" diyeceğiniz sıkıntı ve eziyetler... Anlatmakla güçlük çektiğim şeyler bunlar...
Birisi çay ister Çay yaparsın, kalkar yatağını toplarsın, toplamazsan ayvayı yersin ,koğuş sorumlusu gelir sana kızar ama asıl suçluya hiçbir şey söylemez bile ve yaptığını yapmaya devam eder. Siz aynısını yapacak olsanız hemen kulağını koparırlar. Birisi yere tükürür ve ona kimse aldırış etmez ama gelip neden yerleri temizlemediğiniz konusunda ceza verirler. Haksızlıklar bitmez, elbiseleriniz çalınır, hakkınızı savunmak için bağırıp çağırırsınız;
" Koğuşta asayişi bozuyor." diye adamlarına şikayet ederler sonra yine size ceza verirler.
Duvarlar, insanlar, her şey ve herkes üstünüze gelir. Tüm bunlara neden katlanmak zorunda olduğunuzu sorgularsınız. Eğer bunlar sevap ya da imtihan ise " Tanrı bununla ne yapmak istiyor?" diyerek sorar ve günlerce bunu düşünürsünüz; çoğu zaman aklınızda bir şey gelmez, " Bunlar bana yapılan zulümlerdir ve Tanrı bir gün soracaktır hesabını!" diyerek çıkarsınız işin içinden. Zira Tanrı'yı suçlayıp, ahirette de suçlu bulunup böylesi eziyetlere maruz kalmaktan korkarak susar ve " Bunlara boyun eğen, Tanrıya hayli hayli eğmeli" diyerek içinize kapanırsınız.Bu elde olan bir şey
değil ki neyse ki bugün terhis olma günüm. Ne bayramda ne de hafta sonları en azalı mahkumları , suçluları bile büyük bir aşkla, sadakatle sevenleri, bundan dolayı her daim ziyaretlerine gelenleri görmek zorunda değilim artık. Bugün kurtuluyorum artık. Buradan nasıl kurtulduğumu bilemiyorum ama bunun ardı arkasına düşeceğim. Kapı dışarı çıkınca yüzüme vuracak olan güneşin tenime verdiği sıcaklık hissiyatını özledim. Gözlerimin kamaşmasını ve güneşi görmenin vermiş olduğu o güzel hissiyatı özledim.
Bugün görevliyi bulacağım. Sabah erkenden alınan iştima ve kahvaltıdan sonra gardiyanı buldum. " Mahkemeye çıkacak mıyım?" diye sorunca bana duraksar bir şekilde bakıp " Bana ne!" dedi. Bir yolunu bulup öğrenmeye çalışırken kendimi mahkum olarak mahkemede buldum. Hakim beyimiz benim neden suçlu olduğum konusunda bana göre mantıklı olmayan şeyler geveleyerek suçlu olduğum hükümünü verdi. Dükkan sahibi benim sorun çıkarmış olduğum hususunda ısrar ediyordu. Onun söz ve kelimelerini ezberlemiştim. Bir sonraki duruşmada ben yapacağımı biliyordum. İnsan her zaman bu mahkumiyetten kurtulduğunda ne yapacağını, dışarıda nasıl sefa süreceğini değil; buradan bir an önce nasıl kurtulabileceğini düşünmeli. Öyle değil mi ? Mesela bir anda boğazına sarılsam ya da bayılma numarası yapsam..? Beni bırakırlar herhalde. Bu fikir pek iyi değil gibi gerçekten bir yol bulmam lazım. Tünel kazacak halim yok ya!Ben böyle düşüncelere dalmış giderken her şey bir anda değişir gibi oldu birisi gelip bana sıcak Lahmacun ikram etti, gardiyan tanıdık olunca içeriye her şeyi sokabiliyorlar burada. Böylelikle yeme imkanı bulmuşken oradan kalkan karakura pos bıyıklı, kabadayı bir hanzo " O bundan yiyemez." korkaklara benim ekmeğim haramdır. dedi ve ikramı yememe engel oldu. Tepe tası bu ya bir atmasın mı? Yerimden kalktığım gibi bunun boğazına yapıştım ve ayağa kaldırıp çenesinden sıkıca tutup işaret ve baş parmağımla yanaklarını sıkıştırıp iterek yere çaldım. Herkes şok olmuştu. O bile şok oldu ve yerde titreyerek bana baka kaldı. Kimse ne konuşuyordu
ne de bir şey yapıyordu. Böylece geçen birkaç dakika sonrasında usulca ilerlemek üzere gözlerimin yıldırım saçmasına ve kaşlarımın çatılmasını son vererek gözlerimi ondan ayırıp Lahmacun'umu alıp yemeye başladım.
Lahmacunu iştahla yiyordum doğru düzgün bir yemek yemeyeli uzun bir süre olmuştu doğrusu. Bunun getirdiği iştah ile yediğim lahmacunu bitirip elimi,ağzımı silerken ilerideki masadaki üst üste dizili Lahmacunları gördüm. Masanın yanında oturup Lahmacun yiyen, uzun boylu, oldukça iştahlı, beyaz tenli ve zayıf olup, boğazında da bir Adem Elması bulunan, altında bordo eşofman ve üzerinde gri bir ceket altına siyah bir penye giymiş olan biri "Doymadıysan bir tane daha al." dedi. Durmaksızın atıldım. Bir iki lahmacunu önüme çektim. Bir iki derken üç tanesini iç içe dürüp yemeğe koyuldum. Art arda ısırıklar alıyorken hak ettiğini bulan vatandaş ise hala şaşkınlıklar içinde beni süzerken yerde boylu boyunca yatmış, sol dirseğinin üzerine yaslanıp diğer eliyle yeri tutar vaziyette bana gözleri yuvalarından fırlayacak gibi bakıyordu. O gün güzelce doyurmuştum karnımı. Karar vermiştim; ayıp ve günah diyerek kaçırdığım fırsatılara son verecektim. Ben böyle ince düşünürken insanlar benim hakkımı yiyerek, bana enayi, saf gözüyle bakıyorlar hep.
Diğerleri de üstüne üstlük beni kınayıp, hak , hukuk, terbiye, ahlak,ırz ve namus dinlemeyenleri ayakta alkışlıyorlar her daim.
Artık ben de susmayacağım! Susmasam neye yarar! Susarken suçlu bulunan ben konuştuğumda yine suçlu bulunuyorum. Göreceğiz bakalım. Gelecek mahkemede de ben susmayacağım! Ertesi gün bunu iyice pekiştireceğim, şimdi yatıp uyuma vakti. Tok karınla da uyku bir başka oluyor doğrusu. O günün ardından herkes ayağını denk almıştı. Demek ki zorbalık , eşkiyalık dünyası bu. Dünyada asıp kesince her şeyi elde edebiliyorsunuz ve herkes size saygı duyuyor ister istemez. Yat iştimasından sonra yatağa girmek oldukça güzel oluyordu. Yatağın yumuşaklığında yatacak olduğunu bilmenin hissi insanı oldukça mutlu ediyor doğrusu. Sabah olduğunda her şey sakinleşir sanarken uyanır uyanmaz bağırışlar arasında kalmıştım. Gelen seslerden ziyade ara sıra duyulan çat pat sesleri birilerinin cop ile dayak yediğini,her neresine gelirse darbe aldığını anlamak zor olmuyordu. Benim dalaştığım adam gelip elinde kanlı bir şiş bulunduğu halde bana ters bakış atarak ödümü koparttı Benim defterimi düreceğini zannettim ama bir şey söylemedi bile! Artık diken üstündeydim;burada can güvenliğim yoktu. Mahkemeye çıkana kadar bunun elinde kalmasam iyi diye düşünürken günler korkuyla geçiyordu. Bir sabah lavabo ihtiyacımı gidermek için kalktığımda kapıyı açık bırakmış olduğumdan arkamdan kapanmış olması benim içime kurt düşürmüştü.
Mutlaka arkamdan gelen var diyerekten temkinli bir şekilde ilerlerken bir tuvaletin kapısını açıp içeriye girdim. Dışarıdan bir kapı sesi ve ardından volta atan ayak sesleri gelmeye başladı.İşimi bitirip dışarı bir göz atmak için kafamı uzatınca kimsecikler yoktu. Hiçbir tehlike sezemeyince dışarıya çıktım. O anda böbreğimde ve sırtımda bir sancı hissettim;sanki sivri bir şey saplanmıştı. Gözlerim kararmaya ve ayaklarım titreyerek, güçten düşmeye başlıyordu. Kısa sürede kanlar içinde yere yığılmıştım. Bir anda olanlar oldu. Sıçrayarak üzerinden atlayıp soğukkanlılıkla ilerleyen adam beni şişlemişti. Korktuğum başıma gelmişti ama tüm bunların kan ter içinde uyanmamı sağlayan bir kâbustan ibaret olmasından başka bir şey söz konusu değildi. Psikolojik olarak oldukça etkilenmiştim. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve kendime gelmeye çalıştım aradan biraz zaman geçtikten sonra biraz daha toparlanmıştım. İçeri gidip uyuduktan sonra uyandırılıp mahkemeye çıkartıldım. Her şey bir anda gelişiyordu artık.
Bir anda mahkemeye çıkarılıyor olman beni hem sevindiriyordu hem de korkutuyordu. Hakim karşısına çıkarılmıştım. Hakim değişik bir tarzda mahkeme yürütüyordu. Ben de bu tarzı ezberlemiştim ve bunu kullanacaktım, aklıma koymuştum. Hakim bana savunmam için söz hakkı vermeden önce mahkemeyi aleyhimde bitiremeyecekti.
Mahkemeye çıkıp hakimin karşısına geçmiştim ve şikayetçi olan Dükkan sahibi söz aldı:
- Sayın Hakim;Gülen kaygısız adlı şu adam, benim dükkanıma girdi ve oturdu. Ardından hiçbir sipariş vermediği halde oturmaya devam ediyor ve yer işgal ettiği gibi müşterileri de rahatsız ediyordu. Böylelikle benle tartışmaya girişti. Ben de Polis çağırdım...
durum böyleyken böyle Hakim Bey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K.Ö.R.(Karmaşık Ölüm Raporları)
Mystery / ThrillerBu kitap toplum tarafından her zaman ve her şekilde hor görülen,dışlanan ve kendisine o yokmuş gibi davranılan,hayatında birçok çetrefili yaşamış olan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Sabah akşam aynı hikaye... Aradan çok yıllar geçse de h...