9.Bölüm

0 0 0
                                    

              Bugün en sevdiğim arkadaşımın doğum günü.Ona güzel bir pasta almalıyım ve sürpriz yaparak sevindirmeliyim,sevildiğini ona hissettirmeliyim ama hangi parayla onu da bilmiyorum?
Gerçekler yalanlarla karışırken gözyaşları yağmur damlalarını andırıyordu. En azından doğum gününü kutlamış olayım diyerek onunla görüşmek üzere evlerine gidince babasını kaybetmiş olduğunu öğrendim. Cenaze işleriyle başları bir hayli karışmıştı. Doğum gününde babasının ölüm gününün yasını tutmak zorundaydı. Hayat çok acımasız! Senede bir kere bile mutlu olmasına izin vermiyor insanların. Beni karşısında görünce sevineceğini sanmıştım ama beni görmedi bile! Yanımdan geçip gidişini acılı olduğundan gözünün kimseyi görmemesine bağladım. Yanımdan umursamazca geçip giderken az ileride oturan başı gelişi güzel örtüldüğü ön kısımdan fışkıran kahküllünden çok iyi anlaşılan başörtü ve badi giymiş kızlar ve soytarılıkları ,üst baş ve saçlarından belli erkeklerden oluşan arkadaş grubuna gidip ağlayarak sarılması beni hayrete düşürmüştü. Dedikodu yapmak gibi olmasın ama onlar oldukça terbiyesizlik ve din dışı işler gören kimseler olmanın yanı sıra
bir de ona en çok eziyet edenlerden biriydiler . Böyle bir durumdayken nasıl onları dost biliyor da beni görmüyor bile. Ben onun için ne kadar iyilik ettim oysaki. Üniversitede bile notları,tostları hep benden alırdı. Şimdi ona yaptığım iyilikleri saymak hiç hoş olmaz. Başa kalkmak gibi olur ama bir yerde de zoruna gidiyor insanın.
                Dostunu düşmanını iyi seçmelisin.Eğer yapamazsan başına neler gelir bir bilsen. Ondan sonra feleği suçlar durursun. O cenaze yerinde bana yaptığı bir değil ,iki değil , üç değil kaçıncıydı. Helva dağıtılırken ben tabağı almaya çalışırken " Bunun misafirlere vereceğim!"  diye tavır yapması ne demek oluyor? Beni evden biri olarak biliyor diye düşünmek güzel ama bu tavır niye? Helva davasını geçtik
bir de su var. Herkese selam selam ama bana..? Israrla onu konuşturduğum halde cevap bile yok! Biliyor musunuz bu çok fazla canımı sıkıyordu. Hep aklıma takılanlardan olmuştur bu. Bununla da bitmedi. Ne yazık ki beni o toplumda kendisine bir şey ikram edilmeyen, sözü kale alınmaya değmeyen, beş paralık bir insan konumuna düşürdü. Bundan beteri asıl bu isim ve sıfatları hak eden kimselerin karşısında yapmış olmasıydı. Orada bulunduğuma bin pişman oldum. Halbuki ne hayallerle gitmiştim. Derhal oradan kaçıp gitmek istiyordum. Kızdığım bir şey daha var ki; neden topluma girmiyorsun, insan içine karışmıyorsun diyenler topluma karıştığım zaman başıma oyunlar açıp , böylesi rezil etmeyi başarıyorlardı beni. Sebebi bu olduğu için ,kendime bunu yaptırmamak için uzak duruyor olabilir miyim! 
           Kalbi kırık bir şekilde sokaklarda ilerlerken aynı giyimde birçok erkek ve kız ile karşılaşıyordum. Bu duygular beni hiç terk etmiyordu böylelikle. Başımı aşağı eğip, kaşlarımı çatarak ilerliyordum. Sürekli bir sorgulama halindeyim. Bunu bana yaptırdıklarından dikkatimi şimdiye odaklayamıyorum. Bir yere takılıp düşecek olursan yine ben alaya uğrayacak ve suçlu olacağım. Ağaçcığı ziyaret etmem gerekiyor.  İyi yoldaş o bence. Ona çok ihtiyacım var. Samimiyetsiz insan ilişkilerinden tahta gülücüklerden ve yapmacıklıklardansa gerçek bir duruş sergileyen Ağaççık daha iyidir. Ağaçcık ile buluşmak üzere parkın yolunu tutmak ve yolda biraz eğlenmek hakkım diye düşünmüştüm. Uzun zamandır görmediğim Çam Ağacım çok büyümüştü. Parkta tadilat başlatmışlardı. Büyük Ağaçların kimisi budanırken kırılan bazı kaldırım taşları yenileniyor ve boyanıyordu. Parkın turkuaz-beyaz renkleri hoşuma gitmişti doğrusu. Bu parktaki faaliyetler benim  hoşuma gitmişti.Biçilen çimlerin kokusuyla oldukça güzel hislere kapılıyordum. Biraz parkta oyalanmak ve dolaşmak istedim bir anda. Dönüp dolaşıp sonunda yoruldum. Uzaktan ağacıma bir bakış atmayı ihmal etmeden ilerledim ve evin yolunu tuttum. Eve vardığımda evimi su basmış ve tüm mobilyalarımı mahvetmişti.Elektrik ve suların kesilmesi sonucu her değerli bildiğim şeyi satmak zorunda kalmıştım. Aslında sattığım şeyler antika çeyiz eşyalarıydı. Annemin milattan öncesinden kalma gibi duran çeyizliklerinin bu kadar para edeceğini düşünmemiştim. Hepsi birden elli bin lira etti; bu inanılmazdı. İlk defa talih bana gülmüş gibi görünse de benim başıma gelecek belayı bekliyordum. Biliyorum, ben Paratoner gibi belayı çekiyorum. Bana feleğin gün ağlaması mümkün değildi. Mutlaka mutluluğumun içine eden bir şey olması gerekiyordu. Sanırım beklediğim bela gelmişti. Faturaları ödediğim için sular gelmişti. Açık kalan tüm çeşmelerden oluk oluk akan sular evi basmıştı. Ne var ne yok zaten evi çırılçıplak bir hale getirmekle pek iyi yapmıştım ama ıslanan bazı şeyler hiç hoş korkmuyordu. Mobilyaları yok pahasına satmış olmam da en azından biraz para etmelerine şükür etmek lazımdı. Evimi yeniden dizayn etmeliydim;amacıma uygun bir şekilde. Neyse fazla gevezelik etmeden işe koyulmak gerekiyor. Evimi sokacağım hali düşünürken dolabımdan biraz Peynir ve Zeytin çıkarıp dilimlenmiş ekmekle yerken biraz şişenin dibindeki süt ile karnımı  doyurup, ziyafet çekmek için bir minderi yere atıp sofraya kuruluverdim.
            Evim biraz kurumalıydı. Tüm sular çekilip ev de iyice kuruyunca artık evim için bir şeyler alma vaktiydi. Bugün dışarıda gezebilirdim. Biraz çarşı pazar gezip uygun mobilyalara bakmak istedim. Yolda tüm hevesimi kaçıran insanları görünce bin pişman olmuştum. Sebebi şu ki; görme yetimi kaybetmişken bana bir süre kötü davranıp daha sonraları acıdıkları için bu yolla yine çok merhametli ,yardımsever ,iyi ve bilinçli insan profili algısı oluşturmak ve bu yolda yine kendilerini benim üzerinden yüceltmek de  istedikleri üzere iyi davranmaya başlamışlardı. Önceleri kötü davranışları kör olduğum zaman da değişmemişti çünkü sosyal medyada körlere yardım akımı diye bir akım yoktu. Dünümü mahvettiniz, bari bırakın bana bugünlerimi! Bir insan varlığıyla bile birinin tüm tadını kaçırıp o günün zehir olmasına sebebiyet verebilecek kadar itici olabilir mi?  Benim elimi kolumu tutup yürütürlerdi çocuk gibi. Bunu özellikle kalabalık yerlerde yapıyorlardı. Biliyorum, siz iyi niyetinizle " İnsanlara çarpma diye öyle yapıyor olamazlar mı?"  diyeceksiniz. Öyleyse ben de şunu söyleyeyim bir kişi suçunu örtecek bahanelerle rahatça ortalıkta dolaşabiliyor olamaz mı? Ben onların ciğerini biliyorum. Tüm insanlar benden uzak duruyordu. Göremeyen bir adam ne yaptı ki size? Suçlu insanların aynı zamanda haklı çıkmalarından ve güçlü olmalarından nefret ediyorum. Bir ara, yemeğe gitmiştik tüm arkadaşlarla. On kişilik grupta erkektik ve gerisi kızlardı. Bir kız arkadaşım benim masadaki çatalı bulmakta zorlandığımı farketmişti. Kağıtların arasından paketlenmiş bir takım çıkarıp bana uzatmak yerine bana yemek yedirmeye çalıştı ve yoğurdu bilerek çeneme ve burnuma değdirdiği kaşıkla yüzüme gözüme yakmıştı. Hepsi gölüşüyordu, hepsi biliyor musunuz! Bu benim için
hiç de şaka sayılmazdı. Ben yiyebilirim diye onları susturmak Nafile! Sesimi bastırıyordu kahkahaları. Kızların kahkahaları daha aşağılayıcıydı. Beni neşelendirmek istiyorlar diye düşünmek istiyordum. peçeteyle ağzımı ,burnumu silip çatalla yemeği yemeye koyuldum. "Kıyamam ya şuna bak(!)" diyen ince sesli bir yufka yürekli sandığım kız sözde ben duymayayım diye " Ne kadar salak, saf resmen ya!" dedi gizliden. Derken birisi "Suratın neden asık yaa?Bir
şey mi oldu? Takma kafana ya, hayat geçmez yoksa(!)"  diyerek herkesin tekrar bana gülmesine sebep oldu. Eminim iyi bir vakit geçirdiklerini düşünüyorlardır." Sen neden bu kadar sessizsin?"  diyerek bana yine eksiklik atfederlerken " Seven üzülür, üzen sevilir."diyerek onlara gerçekten sevenlerin üzülüp;üzen ,pislik, hovarda ve utanmazların, kötülerin hep mutlu ve gamsız yaşıyor oluşuna dikkat çekiyor oluşumla da " Bizden bahsediyor.Aynı ben."  diyerek ya da "Bu neyin kafasını yaşıyor(!)" gibi sözler ve yine cümlelerimle alay edecekleri için ,bazen kekelediğim için, taklidimi yaparak beni alaya alıyor olmalarını da göz önünde bulundurmak istemiyorlardı.Ben onların oyuncağıydım;ego tatmini oyuncağı ya da alay edilip, horlanmayı hak eden bir zavallı. Yemek mi beni yedi,ben mi yemeği yedim bilmiyordum. O gün benim için bir kabustu. Onlarla o kadar uzağa ve kalabalık yerlere gitmiştik ki ben tek başıma geri dönmemiştim. Onlara muhtaçtım ve alaylarına katılanmak zorundaydım bu yüzden. Bu yüzden insanlara muhtaç olmaktan nefret ediyorum ben. Beni
anlıyor musunuz? Ben her halükarda insanlara iyi niyet besleyip,merhamet edebilecek kadar insanım ama onlar suistimallerle dolu olup, yardım edeceklerine umut beslenmeyecek kadar insanlar(!) Sonunda o gün de bitmişti ve ben eve gidip ağlamıştım çünkü gözyaşlarımı kimsenin görmesini istemiyordum. Hep aklıma şu geliyordu: Nalan gibi bir kız nasıl bunlarla takılabiliyordu ,nasıl onlardan biri olup bana alaylı kahkahalarla bakabiliyordu? Uzun zamandır görmüyorum onu. Artık iyice ulaşılmaz birisi oldu. Onu oldukça arzulu bir şekilde görme hevesindeyken olanlar olmuştu.O zamanlar gözüm de, gönlüm de sağlamdı.Bir bağırış ve çağırış ile sokağa fırlayanlar, balkonlara yansıyan kırmızı flaşörler ve sirenlerle aklım çıkmıştı. İnsanlar balkonlarda sokakta çığlık çığlığa bağırıyordu. Neler oluyor diye balkona çıktığım anda, tüm bunlardan daha çok yanan evi gördüğümde irkilmek bir yana başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sanki  Nalanların evinin civarında bir ev yanıyordu. Aşağı indiğimde neredeyse bayılacaktım; yanan ev gerçekten de Nalanlarındı. Ne oluyor diye haykırırken başımı iki elimle tutuyordum. Diz çökmeye başlamıştım. Bir itfaiye eri "İçeride bir kız varmış." diye arkadaşlarını uyarmakla meşgulken arbedenin arasına dalmak üzere kovalarla taşınan sulardan birisini kapıp üzerime döktüm. Baştan aşağı boca edilen su ile ıslanan elbiselerim böylece kolayca tutuşmayacaktı. En azından planım buydu. Hızla içeri girip Nalan'ı kurtarırken alevler bizden uzak duracaktı böylelikle.Bir aradan sıvışıp içeriye "Dur nereye! Adam gitti ,eyvah!" feryatlarıyla dalmamla kendimi alevlerin üzerime üzerime geldiği bir odada bulmuştum. Bir anda bir patlama oldu ve gözlerime yüzüme sıçrayan yakıcı bir şey beni mahvetti. Duyduğum acıyı tarif edemem. Alevler beni iyice etkilemeye başlarken birinin beni sırtladığı gibi götürdüğünü ve dışarıya çıkardığını hissettim. Derhal bizi ambulansa bindirerek hastaneye kaldırdılar. Buna inanamıyorum. Evet "Bizi" dedim çünkü aynı odada tedavi görüyorduk. Tanrım galiba dualarımı kabul ettin. Sonunda aynı çatı altında yemek yiyip yatıyor oluşumuz aynı havayı soluyup sohbet edip, muhabbeti koyulaştırıyor oluşumuz, onun gözlerine bakarak uykuya dalıyor olmak ve aynı zamanda onun masumca uyuyuşunu seyretmek inanılır gibi olmayan şeyler benim için. Şu an sevincimin doruklarını yaşıyorum. Ayrı yataklarda yatıyor olsak da aynı odadayız diye Tanrıya şükrediyorum. Taburcu olana dek burada kaldığımız süreç içinde beni uyutmayan düşüncelerim vardı. Belki kabullenemediğim gerçeklerdir bunlar. Bir sevdiğiniz varsa ve onu her gün görüyor ve yanında duruyor olsanız bile sizden çok uzak mesafelerde olduğunun bilgisi sizin keyfinizi kaçırabilir. Ben bu gibi şeyleri düşünürken "Günaydın" diye gamzeleriyle beni selamlayan Nalan'ı seyretmek dünyanın en güzel şeyiydi. "Günaydın" diyerek ona selamlarken bir anda inledi doğrulmaya çalışırken. Derken içeri giren Hemşire ve Doktor bizim durumumuzu bildirmek için birtakım şeyler söylüyorlardı. Bir anda sağ taraftan ayak uçlarından başlamak üzere yukarıya doğru ilerleyen bir esinti ile uyanmıştım. Birisi camı açmış ve beni tatlı rüyamdan uyandırmıştı. Bu arada bir erkek sesi bize "Bugün nasılsınız bakalım? Nalan hanım... Gülen Bey..? diyordu. Doktor , Nalan'a ileri derece yanıkları olduğunu söylediğinde ben neden etrafın karanlık olduğunu anlamaya çalışıyordum. Nalanımın narin bedeni nasıl olur da yanardı o Cehennemde! Onun acısını dindirememek bana çok koyuyordu. Doktor bana yöneldiğinde acıdan ağladığını duyabiliyordum. Benim teşhisim oldukça tanıdık geliyordu:
- Nasılsınız Gülen Bey
- İyiyim.
- Gerçekten öyle misiniz?
-Evet öyleyim sanırım.
- Psikoloğa görünmek ister misiniz?  -Bilmiyorum, belki olabilir.
- Size bir psikolog arkadaşımı önereyim,olur mu?
- Evet olur.
- Ben sizi görüştüreceğim yakında ama şimdi sizin gözleriniz hakkında konuşmalıyız. Size ne oldu?
-Sanırım bir şey gözümü kör etti?
- Nasıl oldu peki?
- Bir yangında çok sevdiğim, değer verdiğim birine yardım edip hayatını kurtarmaya çalışıyordum ama bir anda patlayan bir şey gözlerime, yüzüme sıçradı ve beni bu hale soktu.
- Anlıyorum. Bu her neyse sinirlere zarar vermiş.
- Bu sinirler görme için önemli olan şeyler biliyorum.Kör oldum ben!
-Ne yazık ki öyle ama elimizden geleni yapacağız sizin için.
-Teşekkürler.

K.Ö.R.(Karmaşık Ölüm Raporları)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin