Herkese tekrardan merhaba, ben Gece.Şu bölüm bitsin de smut yazayım.
Altı hafta alçıyla yatacağım, bu yüzden sanırım bu kitaba sarmaya başlayacağım. Aklımda yeni iki kurgu da var, bakalım.
Buna da geçen bölüme olduğu kadar az yorum gelirse kellenizi alırım haberiniz olsun.
Ayrıca kitabın kurgusunun şu an basit göründüğüne bakmayın, karakterlerin birinde bir bokluk var. Hangisi olduğunu anlasanız da tahmin edebileceğiniz bir şey mi bilmiyorum ama tahmin yürütün. Eğleniyorum okurken. Belki sizin versiyonunuzu daha çok beğenir, öyle yazarım. :D
Neyse,
Keyifli okumalar.
-
Elimde tuttuğum karton bardaktan tüten duman gözümün önünde bir anı gibi dağıldı.
Kağıttan geçen kaynar suyun sıcaklığı parmaklarımı haşlarken gözlerim uzun zamandır kırpılmamanın verdiği rahatsızlıkla yandı.
Hayal kırıklığı.
Tıpkı vücudum gibi uyuşmuş zihnimde oturduğumdan beri dönüp duran iki kelime buydu. Anılarıma balta gibi saplanıp henüz taze bir yarayı ortadan ikiye yarıp kanatan onlardı.
Bu, ilk kalp kırıklığımın bir sonucu değildi. İlk güvenişime ve ilk kaybedişime ait değildi. Bu yüzden, bana yapılan hiçbir şey beni artık şaşırtmıyor ve üzmüyordu. Sadece içimde deneyimle kazınmış o boşluğun kinle dolmasına sebep oluyordu.
Doğar doğmaz terk edilmiş kimse yeniden hayal kırıklığına uğramazdı. İhaneti yürümeden öğrenmek zorunda kalmış kimsenin güveni tekrar zedelenemezdi.
Çünkü bunların hepsi ona ilkini hatırlatırdı.
"Hey! Minho."
Gözümün önünü sis gibi kaplamaya başlamış duman bilincimin şimdiki zamana tutunmasıyla hızlıca dağıldı.
Ağırlaşmış başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Bang Chan'ı gördüm.
"Selam," dedim kuru bir sesle. O yanıma otururken ılınmaya başlayan çayımdan bir yudum aldım.
Aramızdaki hava sebepsiz yere gerilirken boğazını temizledi ve "Bir türlü baş başa kalamadık," dedi. Bu, başımı tekrar ona çevirmeme sebep oldu.
Saçları dağınıktı ve üzerinde sade bir tişörtle siyah, bol bir eşofman altı vardı. Yurttan çıkıp yanıma geldiğini anladım. Demek ki sabah dersi yoktu.
"Final haftası oda arkadaşımı bile göremiyorum ki," dedim gevşek bir gülümsemeyle. Yüzüme zar zor tutunuyordu. Yine de bu Chan'ı gülümsetti.
"Neden vazgeçtin?" diye sordu aniden. Yüzündeki tebessüm benimki gibi dondu. Neyden bahsettiğini çok iyi biliyordum.
Seungmin'in koleksiyonunu sabote etmekten vazgeçmiştim.
Çayımdan büyük bir yudum alarak, "Öyle olması gerekiyordu," dedim. Gözlerim kantinin kalabalığına takıldı.
"Başta çok onaylamamıştım ama eğer bursunu korumak istiyorsan Seungmin'in koleksiyonunu sabote etmemiz gerekiyor." Chan'ın cümlesi biter bitmez ona döndüm. Sinirlendiğimi anladığı an sözlerine devam etti. "Sergide bile ortaya asılıyorsa juriden tam puan alır, ikinci olamazsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
right here
Fiksi PenggemarBazen en iyiler değil de en çok isteyenler kazanır. Warning: Uygunsuz ve hassas içerik barındıyor.