Tam bir baş ağrısı... Karaca oğlanın dudaklarından dökülen bu lanet söz, üzerine bastığım anda sakız misali yapışıp kalmıştı gözlerimin çeperine. Ne yöne baksam, benden önce oradaydı. Saklanabileceğim bir kuytu, küçülüp de içine girebileceğim bir delik yoktu. Zaten kaçmak hangi evladımın derdine deva olabilmişti ki benimkine olacaktı. Kalben yaralı hastalarını tılsımlı sözcüklerle tedavi eden şifacı Nevil Hanım, kocasıyla kavga ettikleri anlarda altını yaldızlı kalemle çizdiği şu söyleminde yanılıyor olamazdı: Sorunları halının altına süpürmek, çözümden sayılmazdı. Bunun istisnası da olmazdı. Her şeyin ilacı olamayan zaman, pisliği durduk yere ortadan kaldırmazdı. Elbet bir gün kokuşmaya başlardı itildiği yerden. Başta benim gayem de Nevil Hanım'ınkinden farksızdı. İblisi bulup çatallı boynuzlarını ezmek, bugüne kadar alık aklıma düşebilmiş en iyi yoldu. Fakat sonra Karaca oğlanla Neşe kız rastlaşmış, engebesiz, dosdoğru sandığım yolda ayağıma çelme takmışlardı. Düştüğüm yerden kalkıp devam etmeyi ne çok istiyordum hâlbuki... Gelgelelim yolun sonunda beni neyin beklediğini kestiremediğimden bir türlü cesaret edemiyordum. Nasıl edebilirdim? Ya karşıma kaknem suratlı iblis yerine melek yüzlü Neşe kızım çıkarsa, o zaman ne yapardım? Ona nasıl kıyardım? Kadife teninin üzerine duvarlarımı yığıp kemiklerinin çatırdayışını dinlemeye nasıl katlanırdım? Yapamazdım, yapmamalıydım! Serinkanlı bir katil gibi masum bir kurbanı, kendi evladımı katletme planları yapabildiğim için bile kendimden utanmalıydım. Geri dönüşü olmayan, fevri adımlar atmadan önce iyice bir durulmalıydım. Gözden kaçırdığım olasılıkları yakalamalı, hâlihazırdakiyle aynı masaya yatırmalıydım. Pekâlâ, mayasında gerçeklik payı bulunmamasını canıyürekten arzuladığım ilk olasılık, Karaca oğlanın haklı olmasıydı. Başka, başka? Başka olasılıklar da olmalıydı, olmak zorundaydı. Eğer olmazsa olasılık, olasılık olmaktan çıkar; mevcudiyetine tahammül edemeyeceğim bir kesinliğe dönüşürdü.
Bir dedektif bir kesinliğin izini sürmeye nereden başlardı? Kollarını sıvadıktan sonraki hamlesi, olay mahalini didik didik edip yapboz parçası gibi gerçeği tamamlayacağına inandığı ipuçlarını bir araya getirmek mi olmalıydı yoksa yapbozun yaratıcılarına dair bilgi toplamak mı? Kuvvetle muhtemel, ikincisini yapmak en doğrusu olacaktı. Sonuçta olaya sebebiyet veren birileri olmasaydı, incelenmesi gereken bir vaka da vuku bulmamış olacaktı. O hâlde olay saatinde havada uçuşan, nezaket kurallarından yoksun cümlelerin detaylarında boğulmayı bir kenara bırakmalı; bütün alakamı özneler üzerinde yoğunlaştırmalıydım. Yuvasına yeni taşınan Karaca oğlanı iyi tanımıyor olsam da tetiklenmedikçe etliye sütlüye karışmayan, zararı kendine görünümünün altında, sırf can yakmak için gerçek dışı sözler sarf edebilecek kadar tehlikeli bir ruhun barınıyor olmasına imkân tanımıyordum.
Gerçi bir keresinde Nevil Hanım'ın, var olmayan sesler duyan bir hastasından bahsederken "halüsinatif" kelimesini kullandığına şahit olmuştum. Halüsinatif.... Telaffuzu ne denli mükemmel ne denli tesirli, değil mi? Hele de uyumsuz seslerin bir öncekini gölgelemeden, birbirleri ardına sıralanırken yarattıkları muazzam ahenk yok mu; ne saygı duyulası ne hayran kalınası öyle... Bunun gibi, söylenişi kulağıma büyülü bir ezgi gibi gelen çok az kelime tanıyorum. Ancak "ropdöşambır" ile "profiterol"ün de hakkını yememem gerek. İlk kez "ropdöşamdır" kelimesini işittiğimde... Ebeveynlerim aşkına, ne zırvalıyorum ben böyle! Geçici bir süreliğine Ebruli değil, lanet olası bir dedektif olduğumu ne çabuk unutuyorum? Daha fazla vakit kaybetmeden işimi layığıyla yapmaya başlamalı, davetkâr tesirlerin dikkatimi konudan uzaklaştırmasına katiyen izin vermemeliyim.
Nerede kalmıştım? Buldum! En son Karaca oğlana kafa yormuş, karakterinde günahsız birine iftira atabilecek bir çürüklüğün konuşlanmadığına ikna olmuştum. Neşe kızı ise Karaca oğlana nazaran iyi tanıdığıma inanıyordum. Tavırlarında, şeytanvari en ufak bir karanlık sezinlememiştim. Tam aksine, bana onu anlat deseler, "Pembe kanatlarının arasına iliştirdiği güzelliği, yeryüzündeki katran karalıklara çalmak için cennetten bilhassa kaçmış bir melektir" derdim. Hâl böyleyken iblis yakıştırması yaparsam, ona en büyük haksızlığı etmiş olurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EBRULİ LANETLER
Fantasy"Adım kadar ebruli bir rüya gibiydi hayat denen sahnede bendenize ayrılan yer. Evlatların kimi önümden öylece geçip gitti, kimi seyirci koltuklarını kâh doldurup kâh boşaltmakla yetindi. Kimi ise sahneme çıkıp oyundan bir renk, bir perde olmayı seçt...