Gece açık unuttuğu balkondan gelen serin esintinin tadını çıkarırken çalınan kapıyla araladı gözlerini. "Uyuya kalmış olmalıyım." diye mırıldandı kendi kendine en son bir elinde kadeh bir elinde şarap şişesiyle oturduğunu hatırlıyordu.
Krallığın güzeller güzeli omega prensi belirli zamanlar hariç içmesi yasak olsa da hep böyleydi zaten kralın koyduğu yasaklara pek aldıran biri değildi ama ne olursa olsun, ne yaparsa yapsın sevmekten bir türlü vazgeçemediği babası savaşa gittiğinde iyice odasına kapanırdı, belki de sadece öyle görünüyordu. Neyse ki babası "bir kral savaşta askerlerinin yanında olmazsa gerçek bir kral değildir." düşüncesiyle yaşayan biriydi de ara ara rahat nefes alabiliyordu.
Henüz on yaşındayken en büyük eğlencesi olan dans etmek elinden alındığından beri herkes onu odasından çıkmayan şımarık bir prens olarak görüyordu. Oysa o kendi istediğini yapmaktan asla geri durmayan şımarık bir prensti. Sürekli odasında oturup ağlayacak hâli yoktu ya.
On altı yaşına geldiğinde sık sık yaptığı gibi şimdilerde ordunun büyük komutanlarından biri olan çocukluk arkadaşı Kim Taehyung ile çıktığı gizli gezintilerden birinde bir harabeye denk gelmişti Jimin. Normalde etrafını pek incelemezdi, sadece düşünür ve kendi kendine şarkı mırıldanırdı. Bazense Taehyung ile konuşur sevimli arkadaşının kendisine hikayeler anlatmasına izin verirdi.
Denk geldiği bu harabenin yıkılmış sütunları simsiyahtı, gri duvarların bir kısmı çökmüştü. Ağır adımlarla harabenin diğer tarafına gitti, bu taraf ise tam tersiydi. Biraz ilgi görse yeniden canlanacak bir bitkiden farksızdı. Sadece dış duvarlarda birkaç çatlak vardı.
"Prensim,"dedi Taehyung merakla "Ne yapıyorsunuz?"
"Bana öyle seslenme Taehyung-ah, arkadaşlar arasında resmiyet olmamalı." dedi Jimin ona bakmadan sonra da merdivenleri çıkıp büyük ahşap kapıyı aralayarak içeri girdi.
Taehyung da arkasından girdiğinde binanın kasvetinden biraz ürkmüş olacak ki Jimin'in koluna girdi. Çocukken çok ürkekti Taehyung.
"Jimin,"diye fısıldadı bu sefer "Annem hep böyle yerlerin hayaletli olduğunu söyler, çıkmalıyız."
Kıkırdadı Jimin "Hayaletler gerçek değildir TaeTae, hem sanırım kimse beni rahatsız etmeden dans edebileceğim bir yer buldum." dedi yarısı harabeye dönmüş binanın en karanlık yerine gelince, burada kırılmış büyük bir ayna vardı ve içeriyi çatıdaki yarıklardan vuran hafif ışıklar aydınlatıyordu. Aynadaki çatlak yansımasını bakarak gülümsedi Jimin.
Jimin gözlerini ovuşturarak yatağından kalkıp odasının kapısını açtı ve onu bekleyen omegalar ellerinde hazırlanması için getirdikleri malzemelerle içeri girdiler.
Bir kısmı banyoyu hazırlarken Jimin yüzünü yıkayıp giyinmesini için getirilen kıyafetlerden rastgele birini seçti. O banyoya girdiğinde diğerleri işlerini çabucak bitirip çıktı. Jimin rahatsız olduğunda bunu açık açık belli etmeyi severdi çünkü.
Küvette, sıcak suyun içinde iyice rahatlayana kadar uzandı, ne kadar sürdüğünü bilmiyordu ama bundan rahatsızlık duymaya başlayana kadar öylece uyanmayı sürdürdü ve sonra yıkanıp çıktı. Odasına geçtiğinde hâlâ uykusu vardı, geceden kalma olduğundan başı da ağrıyordu ama bu sorun değildi, alışıktı zaten.
Saçlarını havluyla iyice kuruttuktan sonra hızlıca giyinip kraliyetin kendisine verdiği görevleri yerine getirmek üzere taht odasına gitti. Burada birkaç saat harcaması gerekmişti. Bu yüzden henüz kahvaltı yapamamış olması baş ağrısının şiddetlenmesine sebep olmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/313370010-288-k258206.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Play with Fire|Jikook
FanfictionDans etmenin yasaklandığı bir ülkede yıkık dökük bir harabeyi mesken tutup her fırsatında orada kraliyet ailesinden gizli dans eden Prens Jimin, burada bir başkasıyla karşılaşmayı beklemiyordu. İsimden ve yazdığım açıklamadan yola çıkarak kurgu üze...