Ordu şafak sökmeden tüm eksiklerini tamamlamış ve yola çıkmıştı. Ön safta bulunan Namjoon ve Komutan Jeon arasındaki gerginlik askerler arasında da hissediliyor olsa da toplantı sırasında planda anlaşamamış olduklarına dair bir söylenti vardı ve gerginliği buna bağladıklarından normal karşılıyorlardı.
Her ne kadar doğru olsa da nihayetinde iki tarafta kendi planlarındaki eksiklikleri görüp iki farklı düşüncenin kusursuz bir harmanını ortaya koymuşlardı. Hiçbir sıkıntı çıkmayacağı garantiydi.
Namjoon, onlara karşı ne kadar anlayışlı davranmış olsa da gerçekten sinirliydi, ne kadar ileri gittiklerini bilmiyordu ve aklına gelen tüm senaryolarda mühürlenmek dışındaki bütün ihmalkârlıkları yapmış her türlü riske girmişlerdi.
Genç olmalarından bunu anlayışla karşılayabilirdi aslında ama durum sadece genç olmaları değildi. Eğer yakalanırlarsa cezası çok ağır olurdu. Jimin bir prensti, babası tarafından korunmak adı altında kafese kapatıldığı düşünülen bir prensti.
Namjoon Jimin'in o kafesin kapılarını kırdığını ve sadece istediği için içinde durduğunu biliyor olsa da Kral iki genç kurdun arasındaki ilişkiyi anlayışlı karşılamazdı.
İç çekerek Jeongguk'a baktı. Atının üzerinde dimdik duruyor olası bir tehlikeye karşı her an tetikte olduğunu belli ediyordu. Normalde olsa kralın yokluğunun rahatlığıyla Namjoon'la sürekli konuşur Prensin yolda sıkılmasını engellemeyi bir görev olarak görürdü. Şimdiyse tek bir kelime etmiyor sadece işini yapıyordu.
Namjoon atının yularını çekerek ona yaklaştığında Jeongguk ona bakıp etrafı gözleriyle taradı.
"Bir sorun mu var majesteleri?"
"Yok, sadece bana kızgın olup olmadığını merak ettim." Derin bir nefes aldı "Jeongguk, bana kızgınsan bunu anlarım ama kabul edebileceğimi sanmıyorum."
"Size kızgın değilim Prensim." diye mırıldandı Jeongguk "söylediklerinizde haklıydınız. Bahsettiğiniz ihtimalleri ben düşünememiştim. Ölümümün Jimin'i üzeceğini biliyordum ama ölümümden sonrasını hiç düşünmedim. Bunun için size teşekkür etmeliyim aslında, gözümü açtınız."
"Surat astığın zaman kılıç kullanmayı öğrenmek için peşimde hoplaya zıplaya koşturan o küçük çocuğu görüyorum." diye mırıldandı Namjoon hafifçe gülümseyerek "ama şimdi durum çok farklı annemin ölümünden sonra Jimin'in ağladığını uzaktan izleyen o çocuksun sanki. Ona teselli vermeye hakkı olmadığını düşünen çocuğa çok benziyorsun Jeongguk, böyle olmanı istemiyorum. Jimin'i kendinden uzağa itemezsin, bunu tekrar yapmak ikiniz için de çok ağır olur. Beni anlıyorsun değil mi?"
"Hyung-"
"Dikkatli olmasını istediğim tek kişi sen değilsin böyleymiş gibi davranma, birbirinizden uzak durun demedim sadece temkinli olmanızı istedim. Tamam mı?"
Jeongguk'un yüzü aydınlandı prens kendini açıkladıktan sonra.
"Hyung," dedi neşeyle, yerine gelen keyfiyle aniden bir cesaret dalgası sarmıştı göğsünü heyecanından kıpır kıpır oldu "döndüğümüzde, kralla konuşmak istiyorum. Bana destek olursun değil mi?"
"Eğer babamla konuşmak istiyorsan ona zafer götürmelisin Komutan."dedi Namjoon sırıtarak " hatırladığım kadarıyla sana istediğin bir şeyi verme sözü vardı, bu sözü de kullanabilirsin o zaman."
"Hyung! Ben onu unutmuştum."
"Ne kadar iyi biriyim değil mi?"
"Harika birisin!"
***
İşgal edilen topraklarına ulaştıklarında Namjoon ve Jeongguk'un gerginliği had safhadaydı. Öncelikleri bir anlaşmaya varmak olsa da bunun olmasını beklemediklerinden onlardan sadece bir saat sonra Taehyung ve beraberindeki atlı birliklerin yola çıkması gerektiğine karar vermişlerdi, karşı tarafın çok güçlü olduğuna dair duyum almışlardı ve kurt soyundan gelenlerden nefret ettiklerini biliyorlardı. Bu yüzden temkinli olmalıydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Play with Fire|Jikook
FanfictionDans etmenin yasaklandığı bir ülkede yıkık dökük bir harabeyi mesken tutup her fırsatında orada kraliyet ailesinden gizli dans eden Prens Jimin, burada bir başkasıyla karşılaşmayı beklemiyordu. İsimden ve yazdığım açıklamadan yola çıkarak kurgu üze...