Jeongguk, sabaha karşı uyandığında bir kedi gibi göğsüne kıvrılan eşinin yüzünü hafifçe kaldırıp alnına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu.
Darmadağın olmuş saçlarını narin hareketlerle düzeltip onu uyandırmamaya dikkat ederek kalktı.
Pantolonunu altına geçirip odadaki banyoya girdi ve küveti Jimin için sıcak suyla doldurup yıkanması için gerekenleri hazırladı. Havluları rahatça ulaşabileceği bir yere koyduğundan emin olduktan sonra yüzünü yıkadı saçlarını el yordamıyla düzeltti ve aynaya bakıp kendini süzdü. Eh gayet iyi görünüyordu.
Her zaman saçları ıslakken daha iyi göründüğünü savunurdu Jeongguk.
Boynuna, Jimin'in mührüne dokundu hafifçe. Yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı, yeryüzünde en değer verdiği kişinin, sevgilisinin izini artık sadece kalbinde değil teninde de taşıyordu.
Çoğu alfa omegası tarafından mühürlenmeyi kabul etmezdi, dürtüsel bir şeydi bu baskın karakterleri eşlerinin himayesini bile istemezdi ama Jeongguk bunu kendi istemiş ve hiç tereddüt etmemişti. Nasıl tereddüt edebilirdi ki çocukluğundan beri eşi olarak gördüğü omeganın mührünü taşımayı tabii ki isteyecekti bu onun silik bir karakter olduğu anlamına da gelmiyordu elbette, omegasına ne kadar bağlı olduğunu göstermek istiyordu.
Gurur vericiydi bu Jeongguk için. Her şeyini Jimin'e sunmuş ve onun tarafından kabul görmüştü. Açık açık sadece ona ait olduğunu, ondan başkasıyla olmayacağını söylemek yerine bunu göstermeyi tercih etmişti.
Tabii yine de bir süre yüksek yakalı gömlekler giymeliydi.
Odaya döndüğünde önce havayı kokladı, birbirine karışan feromonlarının kokusu geceki kadar yoğun değildi. Açık unuttukları balkonun bunda payı büyüktü elbette.
Jeongguk kokularının kaybolmasından hoşnut olmasa da kimsenin bilmemesi gerektiğinden bunu çok dert etmedi.
Ses çıkarmadan Jimin'in yanına oturup eğilerek omegasının yüzüne sayısız öpücük kondurdu, yanaklarını sıkıştırıp dudaklarını ısırdı, Jimin gülümseyerek derin bir nefes çekti iyice dibine sokulan alfanın kokusundan. Gece ağladığı için şişen gözlerini kırpıştırdı ağır ağır.
"Neden daha güneş tam doğmadan uyandın Jeongguk." dedi boğuk sesiyle, yeni uyanmış olduğundan oldukça derin ve etkileyiciydi. Elini Jeongguk'un yanağına koyup ışıl ışıl parıldayan gözlerine baktı.
Jeongguk cevap vermeden Jimin'in ayılmasını bekledi, zaten anlayacaktı neden uyandığını.
Kısa bir an sonra Jimin gözlerini kocaman açarak doğruldu, bunu yaparken Jeongguk'a kafa attığı için aynı hızla geri yatıp acıyla inleyerek alnını tuttu.
"Ah- Jimin, ne sert kafan var!" dedi Jeongguk sesinden anlaşılan bir acıyla, burnunu tutuyordu.
Jimin Jeongguk'un koluna vurup tekrar doğruldu.
"Senin kafan çok yumuşak sanıyorsun herhalde." diyerek kızdı ona Jimin.
Jeongguk sahte olduğu her halinden belli olan ağlamaklı bir ifadeyle kolunu ovuştururken "Bir de dövüyorsun." diye söylendi.
Jimin onun bu hareketine kıkırdayarak yüzünü kendine çevirdi, burnu ve çevresi kızarmıştı.
"Özür dilerim ama çekilseydin sen de benim suçum yok." dedi kırılmadığına emin olunca.
"Acıyor ama," dedi Jeongguk burnunu çekerek.
"Hmmm, ne yapsam ki?" diye yanıtladı Jimin onu oyuncu bir ifadeyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Play with Fire|Jikook
FanfictionDans etmenin yasaklandığı bir ülkede yıkık dökük bir harabeyi mesken tutup her fırsatında orada kraliyet ailesinden gizli dans eden Prens Jimin, burada bir başkasıyla karşılaşmayı beklemiyordu. İsimden ve yazdığım açıklamadan yola çıkarak kurgu üze...