Ben Jimin arkamdayken yaklaştığımda sarayın kapıları kendiliğinden açıldı. Hoseok'un sabırla bizi beklediği taht odasına boş koridorlardan geçerken adım seslerimiz uzun duvarlarda ve mermer zeminde yankılandı. Saray güçlü bir his veriyor ve genellikle çok konuşkan olan Jimin bile bir kez olsun sessiz kaldı. Sessizlik düşüncelerimde kendimi kaybetmeme neden oluyor ve Hoseok bütün gün bu çorak sarayda kapana kısılmışken hiç yalnız kalıp kalmadığını merak etmekten kendimi alamıyorum.Sonuçta melekler sürü yaratıklarıdır.
Taht odasına ulaşıyoruz ve pencerenin vitrayından güneş parlıyor, beyaz zemini cennetin her yerinde bulunabilen sayısız çiçek güzel bir resim gibi boyuyor. Hoseok bizi kapıda gördüğü anda ayağa kalktı ve mutlu bir şekilde gülümsedi. Kör edici gülümsemesi, ilahi görünümünün geri kalanını tamamlıyor. Uzun altın rengi saçlarından nazik yeşil gözlerine, pembe dudaklarına ve ince parmaklarına kadar her şeyi herkesin olabileceği kadar mükemmel. Pek çok kişinin hem görünüş hem de iş ahlakı açısından ona benzediğimi düşünmesinden onur duyuyorum ama tam olarak katıldığımı söyleyemem. Saçım onunki kadar parlak ve pürüzsüz değil, aslında benimki daha açık kahverengi ve budakları çözemiyorum. Gözlerim gerçekten onunki gibi yeşil ama nedense onunki daha neşeli görünüyor. O pürüzsüz ve zarifken, ben daha sert ve ciddiyim. Asker olmak için eğitildiğinizde olan budur.
"Seokjin! Jimin! Sonunda buradasınız!" Hoseok sevinçle haykırarak uzun mavi halının üzerinden süzülüyordu.
İkimiz de başımız eğik ve saygılarımızı göstermek için kanatlarımız katlanmış halde hızla bir dizimizin üstüne çöktük. Görgü, özellikle cennetin liderinin önünde önemlidir.
"Ah lütfen çocuklar, bunu geride bıraktığımızı sanıyordum! Burada sadece biz varken bu kadar resmi olmanıza gerek yok. Hadi, ayağa kalkın!" Hoseok, biz kalkıp onun huzurunda rahatlarken eğlenmiş bir bakışla bizi izliyordu. "İşte, bu daha iyi. İkinizi son görüşümden bu yana yıllar geçmiş gibi. Çok büyümüşsün." Surat asarak yanaklarıma sıktı ve ben nazikçe ellerini çektim.
"Beş gün oldu," diye onu küçük bir iç çekişle bilgilendirdim. Cennetteki en yüksek ünvana sahip olduğu için bazen bir çocuk gibi davranıyordu.
"Biliyorum, ama bu seni özlememe engel olmayacak küçük bebeğim! Seni de Jimin," dedi Hoseok ve bir sonraki yanağını sıkma kurbanına geçti.
"Seni görmek güzel Hoseok," diye nazikçe yanıtladı ve tombul yanaklarıyla oynamasına izin verdi.
"Sanırım bizi buraya bir amaç için çağırdınız?" Randevu sebebimizi öğrenmek istiyordum.
Hoseok hemen Jimin'in yüzünü daha ciddi bir ifadeyle bıraktı. Normalde neşeli olan aurasıyla büyük bir tezat oluşturuyordu ve birazcık gözüm korkmuş hissettim. Onun böyle görünmesi nadirdir.
"Evet, aslında ikinizin bir şey yapmasına ihtiyacım var. Portal hakkında gördüğüm kabusları size nasıl anlattığımı hatırlıyor musunuz?"
"Orada olan kötü bir şey hakkında mı?" Jimin sordu ve Hoseok olumlu anlamda başını salladı.
"Aynen öyle. Hâlâ ayrıntı çıkaramıyorum ama son zamanlarda rüyalar daha da güçlendi ve bu noktada orada çok önemli bir şeyin olacağından hiç şüphem yok. Bu sadece batıl inanç olabilir. Siz ikiniz oraya gidin ve portal açıldığında her şeyin yolunda olduğundan emin olun."
Jimin ve ben endişeli ifadelerle birbirimize baktık. Hoseok'un rüyaları daha önce hiç yanlış olmamıştı ve eğer gerçekten bir şey olursa oraya ikimizin yalnız gitmesi tehlikeli olabilirdi. Ne de olsa, onu cennetin lideri yapan en başta sezgisiydi.
YOU ARE READING
SEE YOU IN HELL
FanfictionKİTAP BANA AİT DEĞİL. BEN SADECE ÇEVİRDİM!! +18,AÇIK DİLLE YAZILMIŞ SMUT,ZORLA ALIKOYMA +18!!!!RAHATSIZ OLACAKSANIZ KİTAPTAN OKUMADAN ÇIKIN!! Cennetten düşmek çok acıttı. Şeytanlar tarafından Cehenneme sürüklenmek de acıtır ama hiçbir şey özgürlüğü...