3. Bölüm

17 4 5
                                        

Kadın jest ve mimikleri ile beni düşünce yağmuruna tutarken hiçbir şey olmamış gibi sakince dikilip kapıya doğru yöneldi ve tokmağı tuttuğu sırada:
Ben sana yiyecek bir şeyler getireceğim sende rahat ol şurada duran koltuğun üstünde bi kaç parça giysi var onlar senin için dedi ve çıktı. Ama çıkarken bu sefer kapı gıcırdamadı demek ki isteseler yağlıyabiliyorlarmış diye salak salak gereksiz ayrıntılara takıldım o an. Kapının kapanmasıyla birlikte ben de yavaşça kalkmayı denedim. Bulunduğum oda çok tatlıydı. Bir revirden çok şey vardı. Ya hepsini geçtim su altı manzaralı bir pencerem vardı. Hemen doğrulup üstümdeki uzun havluyu çıkardım. Karşımda duran boy aynasını fark etmemiştim belliki ki kendimi görünce epeyce şaşırdım. Ne bir para döktüğüm dağınık topuzum kalmıştı. Ne de giyinmeyi sabırsızlıkla beklediğim beyaz abiyem. Ve tabi makyaj yapmasam bile azcık sürdüğüm göz kalemim. Hiçbirinden eser kalmamıştı. Abiyem üstüme öylesine yapılmıştı ki koluma çöken ağırlıkla zor kaldırdım. Yavaş adımlarla kapıya yönelip tokmağın üstünde iple asılı iki anahtar buldum. Birinin üstünde beşgen sembolü diğerinin üstünde kare sembolü vardı. Sırayla önce beşgeni denedim. Olmadı. Kareyi denedim bu da olmamıştı. Acaba bu anahtarlar neydi böyle bu semboller? Hızla elime kaptığım gibi az evvel uzandığım yatağın üstüne koydum. Sonra yanı başımdaki komidinin üstünde sıradan bi anahtarın olduğunu fark ettim. Belki de kapının anahtarı bu olacaktı ki cuk diye oturmuştu. Hemen bir kere çevirip aynanın karşısında soyunmaya başladım. Kadının verdiği bir tayt iç çamaşırı ve gömlekti başka bi şey yoktu. Mecburen bunları giyecektim. Derken yavaşca soyunurken karnıma aldığım tekmenin izi boy göstermiş olmalıydı göğsümden kasıklarıma kadar izi çıkmıştı. Üstümü çıkartırken içime dolanmış yosun parçalarını da ayıklıyordum. Sonra südyenimi de çıkarttım. Ve şaşkınca südyenime yoğunlaştım. İçine.. Dur bi dakika buradaki cep kısmına kim nasıl ne koymuş olabilirdi ki? Elimle kavradığım cismi yavaşça çıkardım. O da neydi? Ambalajla sarılı poşet içine geçirilmiş bi harita. Sanki birileri benim denize düşeceğimi önceden biyordu. Ya da planlanmıştı! Kadının dediği gibi olmalıydı:
Hiçbir şey tesadüf olamazdı. Yoksa denize düştüğüm an bu harita büyük ihtimalle ıslanırdı. O kadar da iyi sarılmıştı ki birileri hem kağıdın ıslanmasını istemiyordu hem de beni buraya çekmek istiyordu sanırım. Ama neden ya neden böyle bi şey. Ayrıca südyenime nasıl koydu? Diye düşünürken kısa sürmeden aklıma esen ilk kişi yine Dr Aydan Hanımdı. O bana bu südyeni seçtirmişti. Hatta hediye paketi yapıp bana vermişti. Çok ısrar edip bu gece takmamı dile getirmiş...
Kafam zonkladı o an başıma aldığım sert darbeden kaynaklı olsa gerek. Kulaklarım çınladı. Bi an tansiyonumda düştü hemen bi yere tutundum yarı çıplak bi hal ile. Parçaları otutturmaya çalışıyordum ama daha derin düşünmeye çalıştıkça kafam iyice acıyordu. Dalmıştım bi noktaya. Kapanan ve kilitlediğim kapı sert bi şekilde vurulana dek düşünüyordum. Hemen irkildim. Kapıda yine o kadın tok bir tonla: Canım hadi üstünü giy yemeği bizimle beraber yiyeceksin dedi. Ben de sadece: Tamam diyebildim. Hemen önce yeni iç çamaşırlarımı giydim ne hikmetse tam da olmuştu sonra ise sıcak tutmasını beklediğim taytı. Ve de bana epey büyük gelen bir gömleği giyindim. Saçımı da açıp tuzlu olduğundan hemen boy aynasının yanı başındaki genişçe ve tertemiz olan lavobada tereddüt etmeden yıkamaya karar verdim. Kabaca suyunu akıtıp havluyla kuruladım. Sonra bi tokayla da sert bi şekilde sıkıca saçımı toplayıp yüzümü de yıkadıktan sonra boğazımı temizleyip ses tonumu ayarladım. Derin bir nefes alıp önce yerde bulduğum bi çift terliği giyimdin ve göğsümü gererek sakince yatağın üstüne attığım iki anahtarı boynuma astım sonrada südyenimden çıkan haritayı Ambalajından çıkarıp açtım. Bu sanki bi noktanın krokisi gibiydi. Ama nerenin. O an da kapı tekrar tıklandı. Ve maalesef yine aynı kadındı: Canım giyinmedin mi halaa diye az biraz sesini yükseltti. Hemen haritayı katlandığından daha da küçültüp göğsüme yerleştirdim. Ve sakince kapının üstündeki anahtarı çevirdim. Tokmağı daha indirmeden kapı anahtar ile açılmıştı. Karşıma dikilen kadın: Aa sana verdiğim kıyafetler çok yakışmış dedi kendini överek. Aldırış etmeden etrafı hızlıca gözümle taradım. Neredeydim ben böyle? Kadın hemen elimi kavrayıp tuttu ve gel böyle yemek yemeye gidelim dedi. Elimin çekiştirilen kısmına yoğunlaşarak yürümeye koyuldum. Tabi bu esnada armut topluyor değildim. Hızla iki gözümü zihnime kazımaya çalışıyordum. Bulunduğumuz yer mağaranın girişi olsa gerek. Aşağı indikçe bulunduğumuz kat sınırları bir artıyordu. Yani ben ve elimi çekiştiren kadın daire kenara sahip bi famusun içindeydik. Bir alt kat direk üçgen kenarlı odacıklardan başlıyordu ve daha da aşağısı kare, beşgen, altı... Dur bi dakika tabiki ya boynuma astığım bu anahtarlar kenar sayılı katlara göre hakim anahtarlardı. Ya bu anahtarlar bulunduğu katlardaki tüm kapıları açıyorlardı ya da bu kapıların büyük bi merkez odası olmalıydı sistematik olan katına göre ayrı tabi. Ben bunları düşünürken kadın bizi üçgen kenarlı bi odaya indirdi ve oradan da asansöre bindik. Burası baya baya geçmişi olan bi proje olacaktı. Kat sayısı sekizgene kadar iniyordu. Sonrasında ise bir de farklı bir boyutta olan 2 alt oda daha vardı. Hemen şöyle bi çağrışım yaptım o an: (3 boyutlu bizler 2boyutla çizilmiş kenar sayısı kadar örneğin üçgen olan katlar varsa 3 boyutla çizilmiş örneğin prizma kenar sayısı kadar olan katlar 4 boyutlu mu oluyordu?) Belki de geçiş yerlerdir diye paranoyak paranoyak delirdiğimi düşündüm. Kadın uzun tırnaklarıyla hangisini seçeceğim diye şaşırır gibi yaparak kare kenarlı kata bastı ve oraya indik. İndiğimizde sağ ve solumuz kapılara dolu 4 sıra vardı. Sonrasında ise ortada büyük bi masa ve etrafında çoğunun erkek olduğu bizimle beraber 5 kız vardı. Herkes beni ve bende herkesi merak ediyordum. Beni masanın başının yanındaki ikinci sıraya oturttular. Karşımda dikilmiş büyük ihtimalle güzelliğime kapılmış bi adam gözünü benden alamadı. Yakışıklıydı da aslında. Uzun bir sessizlik sonrasında yine aynı kadın başladı konuşmaya: Arkadaşlar bu misafirimiz bundan böyle projemizi tamamlayana kadar bizimle. Madem başında tanık olmak zorunda kaldı proje bitene kadar bu sırrı bizimle paylaşmak zorunda. Ve çıktığında da susmak tabi. Aksi halde ne olacaklarını kendim ayrı anlatacağım. Şimdi sadece projenin bitimine ve bu arkadaşımızın sağlığına diye kadehini kaldırdı. İlk olarak ona eşlik eden beni süzen yakışıklı biri oldu ve tabi diğerleri. Herkes yemeğini güzelce yiyordu. Ben ise kafamda tonca soru ile zar zor yiyordum. Menüde doğal olarak balık ve bol soslu makarna vardı. Karşımda duran adam herkesin gürültülü konuşmasını fırsat bilerek: Merhaba ben Can diye elini uzattı. Ben de bu yakışıklı genci boş çıkarmayarak: Sonunda ilk defa biriyle tanışmak nasip oldu diye gülümseyerek Aslı ben diyebildim. Hemen sonra: Burası neresi neredeyim ben dedim. Can: O konuda çok hızlısın şurada gördüğün kadın varya seni getiren işte o kadın müdürden sonraki baş amirimiz: Talya. O sana verirse bu konuda bilgiyi sadece ondan öğrenebilirsin. Bizim bilgi vermemiz yasak. Dedi. Konuştuğumuzu fark eden ve adının Talya olduğunu öğrendiğim kadın bi gözüyle bizi kesiyor olmalıydı. Arada göz göze geldiğimizde gülümsüyordu istemsizce. Sonra yemekleri bitirdik derken Talya beni odaların hakim olduğu büyük bi kare odaya götürdü buraya çıktığımızda odanın her yeri camla kaplıydı. Yemek yediğimiz alanı görebiliyordum. Kadın girdiğimiz açık kilitli kapıdan kartını basıp kapattı. Ve bana dönerek: Canım seni seviyorum anlatmam gereken tonca şey var ama önce... Bir şeyler dedi o kısmı duyamadım çünkü çınlayan bir ses ortama hakimdi. Ellerimi kulaklarıma kapatıp neler oluyo diyemeden Talya elindeki mendille burnuma koklattı ve yere yığılıverdim. O an ses kesilmiş Talya kulağından iki alet çıkarmıştı. Belliki sesden muaf olmak içindi. Amaa nedenn..

Üç Yudumda SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin