"Yemiyorsun, Baekhyun." dedi, sesi boğuktu. Acaba Baekhyun, erkekliğinin sertleştiğinin ve ne kadar
tahrik olduğunun farkında mıydı?"Sen de yemiyorsun," diyerek, tabağı itti ve başını salladı, sanki bir karara varmış gibiydi.
"Bu bana pek sürpriz olmadı, çünkü bu gece yemek yememiz, çok kötü bir fikirdi. Sırf beraber çalışacağız diye, beraber yemeğe çıkmak zorunda değiliz ki... "
"Odama gidiyorum, oda
servisine bir şeyler ısmarlarım.""Hesabı alıp, seninle geleyim."
"Yo, gerçekten... Gelmek zorunda değilsin," diyerek, dudaklarını yaladı Baekhyun, "Aslında gelmemeni tercih ederim."
"Israr ediyorum," derken ki ipeksi sesi ve kararlılığı, Baekhyun'un, susmasına neden oldu ve Chanyeol'ün, garsonu çağırıp, hesabı ödemesini izledi. Acaba ikisinin bu durumunu, etraftaki insanlar nasıl değerlendiriyor diye, merak etmekten kendini alamadı. Acaba garson, bu
durumu tuhaf mı bulmuştu?
Önlerine konan muhteşem yemeklere ve olağanüstü şaraba, hiç
dokunmayan iki insan...
Birbirlerinin karşısında, kaskatı kesilmiş vücutlarla oturan ve
aralarındaki ateş kadar yakıcı,seksüel açlığı görmezden gelebilmek için, sessiz bir savaş veren iki kişi...Masaların arasından yürürlerken, etraflarındaki insanların, onlara baktığının farkındaydı. Kadife ile
kaplı kapılar arkalarından kapanıyor ve giderek müzikten uzaklaşıyorlardı. Baekhyun, doğru düzgün bir iyi geceler dileyebilmek için, kendi kendini telkin ediyordu.
"Teşekkürler, Chanyeol.""Teşekkür edecek bir şey yok, seni odana götüreceğim."
"Ama... "
Chanyeol, Baekhyun'un konuşmasına fırsat vermeden, Yine, "ısrar ediyorum." dedi.
Baekhyun, onun, daha başka ne için ısrar edeceğini merak ederken, asansör kapısı açıldı ve onları içine alarak, bütün dünyayı dışarıda bıraktı. Bakışlarını Chanyeol'ün yakışıklı yüzünden ayırabilmek için, ekstra bir gayret sarf ediyordu. Kapalı asansörün içinde boğulacak gibiydi, daha da beteri, kendini tehlikede hissediyordu. Bu kez aralarında, çalışma veya yemek masası yoktu. Aralarındaki sınırlı mesafe, Chanyeol'ü, çok yakın kılarken, aslında çok uzak olduklarını biliyordu. Onun vücudunun ısısını hissedebiliyor ve asansörün içindeki havanın, Chanyeol'e özgü bir kokuyla dolduğunu düşünüyordu. Gözlerini kapattı ve o kokuyu içine çekti. Ona özgü hafif bir limon kokusu, yine aynı ölçüde, hafif bir baharatlı kokuyla, karışmış, gibiydi. Chanyeol'den, dalga dalga yayılan, baskınlığın gücü, ona geçmişi hatırlatıyordu. Ciğerlerini doldururken, onun yaşattığı eşsiz zevkleri anımsadı. Bütün duyularıyla Chanyeol'ün, sert, yumuşak, seksi öpüşlerini, erkekliğinin içine
girip, güçlü darbelerle ona zevk verişini, tek tek detaylarıyla hatırlıyordu.Acaba Chanyeol, onun, nefes alıp verişlerinden, düşüncelerini nasıl da zorlukla kontrol edebildiğinin, farkında mıydı?
Muhtemeldi, çünkü işitme duyusu, diğer duyuları gibi çok güçlüydü. Bu yüzden, çok iyi bir koruma görevlisi olduğu gibi, yatakta da çok becerikli bir sevgiliydi. Bir anda, Chanyeol'ün, ona hiç dokunmadığını, hatta onun konumunda olan birinin yapabileceği, hiçbir şeyi yapmaya bile yeltenmediğini fark etti.
Chanyeol'ün ofisine girdiğinde, yanağına soğuk bir öpücük bile kondurmamıştı. Ne hissederse hissetsin, son derece medeni bir mesafede durabiliyordu.Şık ve pahalı takım elbisesinin altında olmasına, yadsmamayacak servetinin verdiği havaya rağmen, aynı Chanyeol'dü. Yalın, içgüdüsel
ve testosteron deposu...
Fakat öyle davranmıyordu. Kafasında canlandırdığı sahne, onun aynı geçmişte yaptığı gibi, onu arzuyla duvara dayaması ve oracıkta, ona tutkuyla sahip olmasıydı, ama
karşısındaki eski Chanyeol gibi değildi.
Acaba neler hissettiğini veya neler düşündüğünü, tahmin ediyor muydu? Bu yüzden mi ona gülümser gibi bakıyordu. Tuhaf bir şekilde, gözlerinin derinliklerinin içinde,
sanki alev varmış gibi bir his algılıyordu.