Karmakarışık düşüncelerini bir yana atarak, salondaki rolüne odaklandı. Magazin dergilerinde çalışan birkaç kadınla konuştu ve çok satan bir dergide, günlük yazılar yazan bir
erkekle tanıştırıldı. Dışarıdan ne kadar özgüvenli görünse de, bir türlü gevşeyemiyordu. Özellikle Chanyeol, salonun öteki uçundayken ve doğru düzgün onun yanma gelmezken,
moralini bozmamak için, kendini zor tutuyordu. Hiç bir şey yemeğe cesaret edememişti, kokteyl bardağına dudaklarını değirmeden, bir iki
yudum içmişti. O bile başını döndürmeye yetmişti. Çaresizce, bu dünyaya ait değilim, hiç de
olmadım, diye düşünmeye başladı. Herkes yerinin farkındaydı ama Baekhyun değildi. Yüzüne yapışmış gülümseme, zorlama gibi geliyordu. Bu şehir yaşamı uzmanlarının yanında, yanlış bir kelime söyleyecek veya sıkıcı konuşmalar yapacak diye, ödü kopuyordu. Çünkü hiçbirinin, sebze yetiştirmek gibi şeylerden hoslanmadiklari belliydi.Miyeon'u görünce, biraz olsun rahatladı ve konuşmak için, onun yanına ilerledi. Gece boyunca ilk kez gevşedi ve salonda göz gezdirdiğinde, Chanyeol'ün, bir esmerle konuştuğunu gördü. Bir başka oğlanla konuşuyordu, bunu kabul edebilirdi ama çok samimi görünüyorlardı.
Oğlanın üstünde öyle havalı kıyafetler vardı ki Baekhyun, onun yanında, müzelik kalıyordu. Chanyeol, iyice duyabilmek için kafasını indirmiş ve eğilmişti. Oğlan ise, koyu renk, dalgalı ve gür saçlarını, savura savura konuşuyordu. Chanyeol'ü gülerken görünce, gerildiğini hissetti. Miyeon, bakışlarından ne düşündüğünü anlamış olacaktı ki, başını çevirip gülümsedi. "Ha, baş döndürücü, değil mi? Fransız. Gazetelerden birinde yazarlığa başlamadan önce, insan hakları avukatıydı. Şu anda en çok para kazanan gazetecilerden biri... Hayat çok acımasız, değil mi? "Sorma, sadece sorma diye içinden tekrar ediyordu Baekhyun. Sakın sorma Baekhyun. Sordu. "Birbirlerini çok iyi tanıyor gibiler?"
Miyeon gülümsedi. "Hı hı, sanırım Paris’teyken, bir müddet sevgili olmuşlar."
"Sahi mi?" Baekhyun, bu çatlak sesin, kendisine mi ait olduğundan emin değildi. Kalbi, hiç istemediği, beklemediği ve hiç hakkı olmadığını düşündüğü bir kıskançlık dalgası ile,
dengesiz bir biçimde atmaya başlamıştı. Gecesini bozmamak için, elinden geleni yapmaya çabaladı. Hatta üzerinde düşünmeye bile
değmezdi.
Küçük sohbetler yapabilmek için, kendini zorladı ve Chanyeol, herkesin çok memnun kaldığını söylediğinde, gülümsemeyi bile başardı.+
Chanyeol, Baekhyun süitinin anahtar kartını ararken, hafifçe beline dokundu. "Hey", dedi yumuşakça, "Benimkine gelmek ister misin?"
"Bu gece değil, kusura bakmazsın değil mi?" diye, kendini zorlayarak gülümsedi. "Çok yorgunum da."
"Yani?" diyerek, belini hafifçe okşadı. "Senin uyumana izin verebildiğimi, sana daha önce ispatlamadım mı? Hatta çıplakken ve arzudan çıldıracakken bile, kendimi tutabildim, değil mi?"
"O oğlan kimdi?"
Chanyeol, bu birden bire sorulan soruya şaşırdığını belirtircesine, kaşını kaldırdı. "Bu gece bir sürü oğlan vardı, Baekhyun?"
"Esmer olan."
"Ha, evet. Jason." diyerek gülümsedi. "Onun adı Jason."
Baekhyun kalbi çarparak, kapısını açtı ve odaya girdi. Chanyeol hemen arkasındaydı. "Neden? Kıskandın mı?" diye sordu, sanki sohbet ediyordu.
"Hayır. "
"Yalancı," diyerek, yumuşak bir şekilde güldü. "Kıskandın. Kıskançlığını yüzünden
okuyabiliyorum."Bu söz, Baekhyun'u uyandırmaya yetti. Chanyeol'ün, onun yüzündeki ifadeyi anlamaması gerekiyordu. Çünkü o, hislerini bir maskenin ardına saklamakta, uzmandı. Yoksa değil miydi? Eğer gözlerinden duygularım okuyabilmeye başladıysa, kıskançlık gibi, diğerlerini de
çözmesi pek zaman almazdı. Bir yere varmayacağını bildiği, kendinin bile inkâr ettiği hayâllerini, ona önem verdiğini, gözlerinden okuyabilir miydi? Bir gelecekleri olmayacağını
bile bile, yeniden ve daha da fazla âşık olduğunu, sezebilir miydi?