Baekhyun hızla ona çocuğa koşmaya başladı ama Chanyeol onu kolundan tuttu ve onunla alçak sesle konuşmaya başladı. "Bekle, dikkatli ol," dedi.
"Dikkatli mi olayım?" dedi Baekhyun, Chanyeol'e, anlamaz gözlerle bakıyordu. "Sen neden
bahsediyorsun? O sadece bir çocuk.""Bu bir tuzak olabilir. Turistlere en çok bu şekilde tuzak kurulur. Çocukları, turistleri cezp etmek için kullanırlar. Bu şehirde, her yerde olduğu gibi, kapkaççı çoktur,"
Baekhyun kızarak, kolunu Chanyeol'den kurtarmaya çalıştı. "Umurumda değil," dedi korkusuzca.
"Ben birkaç Euro kaybetmeyi göze alıyorum. Ona yardım etmek istiyorum. Bırak beni gideyim!" dedi.Chanyeol, onu gölgesi gibi takip etti ve çocuk onları görünce, korkuyla konuştu. "Aiutami, "dedi.
Chanyeol, vicdan azabıyla yere çöktü ve gözleri yaşlarla dolu çocuğa baktı. "Sana yardım edeceğim," dedi, boğuk bir sesle ve çocuğun konuştuğu dilde devam etti, "Ailen nerede?"
"Bilmiyorum!" diye ağladı çocuk ve Baekhyun, onu kollarıyla sardı, sanki dünyanın en kolay şeyiymiş gibi geldi bu.Chanyeol, Baekhyun'un çocuğu yatıştırmasını seyrederken, yüreği kasıldı. Çocuğun ağlayarak konuşmasından, onun Sicilyalı olabileceğini düşündü. "Ailesini kaybettiğini söylüyor, onların sesini duyduğunda koşmuş, yanlış yöne sapmış ve paniğe kapılmış. Daha hızlı koşmuş ve o anda artık onları duyamadığını fak etmiş. Bir şeyi yok ama çok korkmuş," dedi.
"Şaşırmadım," dedi Baekhyun, heyecanlı bir sesle, bir yandan da çocuğun kıvırcık saçlarını okşuyordu. "Venedik, giderek güzelleşen bir şehir, ama eğer çocuksan ve kaybolmuşsan, çok ürkütücü olabilir. Her yer su," diyerek, ürperdi Baekhyun, "Ona ailesini nasıl bulabileceğimizi sor."
Chanyeol, çocuğu kucağına alırken, başını salladı. Sakince ve alçak sesle konuşmaya başladı. Baekhyun'un soran mavi gözlerine baktı.
"Onu questura'ya, yani polise götüreceğimizi söyledim," dedi. "Muhtemelen ailesini orada
beklerken bulacağız. Hadi Baek, senin onun elini tutmanı istiyor. Ha bu arada, adı da Marko.""Marko," dedi Baekhyun, yumuşak bir sesle ve çocuk ona sarılarak, ağlamaya başladı.
"Zavallı çocuk" dedi Baekhyun, odanın lambalarını yakarken, "Gerçekten çok korkmuş.""Şaşırmadım," dedi Chanyeol, yavaşça kapıyı kapadı. "Yedi yaşında Venedik’te kaybolmak, pek hoş bir şey değil."
"Sence kendine gelir mi?"
"İyi olacaktır, sen iyi misin?" diye sordu, Chanyeol.
Baekhyun gülümsedi ve gülümsemesinin, hissettiğinin aksine, sakin görünmesini diledi. Odaya girdiklerinde, bir şampanya buz kovasının içinde, onları bekliyordu. Marko Pasolini’nin ailesinden, teşekkür etmek için gönderilmişti. Chanyeol ile beraber, polis karakolunun kapısında, endişe ve korkudan çıldırmış vaziyetteki çiftle karşılaşmışlardı. Elini sımsıkı tutan küçük Marko’yu, oraya götürmüşlerdi. Müthiş bir kavuşma sahnesi yaşamışlardı. Marko’nun annesi ağlarken, çocuğuna sarılıyor, onun yüzünü öpücüklere boğuyor, bir yandan da nasıl endişelendiğini anlatıyordu. Babası ise, Chanyeol'ün sonradan anlattığına göre, onları,
Sicilya’daki villâlarına, yatlarına ve sahibi olduğu diğer mekânlara davet etmiş, ne zaman isterlerse, kullanabileceklerini söylemişti.Neyse ki, o endişe dolu anlar bitmişti. Baekhyun, yorgunluktan bitap düşmüştü. Yaşadıkları deneyim, onu allak bullak etmiş ve sersemlemişti. Burada, bu odada ve patronunun olmaması gerektiğini düşünüyordu. Dün gece plânlanmadan gerçekleşmiş ve şimdi pişmanlıkla, ne yapacağını düşünür olmuştu. Şimdi nasıl davranacaktı? Ne yapacaktı? Acaba Chanyeol, yine kıyafetlerini soymaya mı başlayacaktı? Dün geceki gibi, yine
performansı mı sergileyecekti?