final

371 39 26
                                    

"Her zaman benim için, en kötüsünü düşünebiliyorsun. Bana güvenmemek için, daima bir nedenin var. Beni uzaklaştırmak, kendini kapamak için, sürekli bir sebep bulabiliyorsun. O kadar güzellik ve sıcaklık, kendini arkasına gizlediğin o buz gibi maskenin altında kalıyor."

"Chanyeol-"

"Hayır," diye çıkıştı Chanyeol, bıkmış gibiydi. "Sen, sürekli kötüsünü düşünürken, ben hayatımı, senin etrafında yere basmaya bile çekinerek geçirmeyeceğim. Neye istersen inan, ama benden bu kadar. Seninle işim bitti."
 
Sesinin tonu çok sert ve acımasızdı. Baekhyun dili tutulmuş gibi bakıyordu. Chanyeol'ün ceketinden, arabasının anahtarlarını çıkardığını gördü. Gitmeye hazırlanıyordu.
Gitmeye hazırlanıyor ve bu kez yüzündeki ifadeden, bir daha asla dönmeyeceği anlaşılıyor.
"Chanyeol," dedi tekrar, parmaklarını korkuyla ağzına kapatmıştı. Fakat korkulu inlemesi, onun taş gibi ifadesini yumuşatamamıştı. Kapıyı açmaya devam ediyordu. Martın soğuk rüzgârını teninde hissetti.

Kapının çarpılıp, arabanın çalıştığını duydu ama sanki buz ayaklarından boğazına kadar yükselmişti. Başını zorlukla çevirebildi ve arabanın çimenlerin üzerinde hareket ettiğini ve Chanyeol'ündikkatle önüne baktığını gördü. Gidiyordu...
"Loukas!" diye bağırdı, fakat sesi rüzgâra karıştı.
Chanyeol onu duyduysa da durmadı. Sanki bu halini görmesinin bir önemi yoktu, çünkü araba yoluna devam ediyordu. Kollarını sallamaya ve
arabanın arkasından koşmaya başladı. Yıllardır hiç koşmadığı gibi koşuyordu. Bir daha asla ona yetişemeyeceğini düşündüğü, bir topun ardından koşar gibiydi.

Daha önce buna yeltendiğinde korttaydı ve ayağını burkmuş ve bu da tenis kariyerinin sonu olmuştu. Bu kez gençliğindeki kadar bile hızlı koşamıyordu ve ayakları yavaşladı, birden bire durdu. Bu kez burkulan kalbiydi ve duyduğu acı, eskisinden misliyle fazlaydı. Nemli toprağa çöktü, yüzünü ellerine gömdü ve ağlamaya başladı. İçinden yükselen
hıçkırıklar giderek artıyordu ve göğsü acıyla sarsılıyordu. Kendi aptallığına, çekingenliğine ve yerine koyamayacağı bir şeyi tutma cesaretinin olmayışına ağlıyordu. Chanyeol'e, hayatında tek önem verdiği insana sahip olabilirdi, ama lüzumsuz gururu, aptallığı ve gereksiz
korkularından dolayı, onu kaybetmişti. Aşkın risk almak gerektiğini herkes bilirken, kendisi
risk almaktan korkmuştu.

Sıcak gözyaşları donmuş parmaklarının arasından aktı. Soğuktan titremeye başladığında,
orada sonsuza kadar duramayacağını anladı. Dişleri tıkırdıyordu, yavaşça ayaklarının üzerinde doğruldu, gözlerini kırparak uzağa baktı ve Chanyeol'ün arabasının, koyu siluetini gördü. Uçurumun yanında park etmişti, kalbi yeniden hızla atmaya başladı. Gözlerini kapatıp açtı, gözleri ona oyun oynuyor gibiydi fakat gerçekten onun arabasıydı ve gitmemişti.
Gitmemişti...

Ayakları birbirine dolanarak koşmaya başladı, sanki araba bir anda yok olacak sanıyordu. Fakat oradaydı ve dua etmeye başladı. Lütfen gitme, lütfen bize bir şans daha verelim, seni asla bir daha hayal kırıklığına uğratmayacağım.
Nefes nefese arabaya vardı. Chanyeol kıpırdamadan duruyordu. Baekhyun cama vurduğu an dönüp ona baktı. Kara gözleri çakmak çakmaktı ama ne düşündüğü anlaşılmıyordu.
Venedik’te, o çok yorgun olduğu geceyi hatırladı. Chanyeol'ün onu yatağa yatırıp, eritilmiş peynir yedirdiği geceyi...
Kendini emniyette hissetmişti. Arzu edildiği kadar, değer verildiğini
düşünmüştü. Kalbi tarif edemeyeceği bir aşk ve özlemle doldu. "Gitme," dedi dudaklarını oynatarak, camın dışından konuşuyordu. "Lütfen."

Buna karşılık Chanyeol hiçbir şey söylemeden, anahtarı çıkarak arabadan indi. Bir süre öylece baktı ve gülümsedi. "Gitmeyecektim," dedi. "Bir yere gitmeyi de düşünmedim, sadece biraz sakinleşmeye
ihtiyacım vardı, çünkü sonradan pişman olacağım bir şey söylemek istemedim."

irresistible-chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin