7

323 38 16
                                    

"Fedailer, büyük patron olmazlar." derken, Baekhyun'un kendini zorlayarak konuştuğu ve konudan uzaklaşmak istediği belliydi. "Lulu büyüklüğünde bir şirketin, sahibi de olamazlar."

"Evet, olamazlar," diyerek, şarap kadehini elinde yuvarladı ve elindeki şarabın fiyatı kadar bir parayla, bir ay yaşamaya çalıştığı günleri hatırladı.

"Peki, nasıl..." diyerek, elini salladı Baekhyun sanki bulunduğu restoranın da, Chanyeol'ün mü
olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Bütün bunlan elde edebildin?"

Chanyeol, şarabından bir yudum aldı. "Dimitri'nin yeni korumalarının, pek güvenilir olmadıkları kulağıma geliyordu. Bir gün sekreteri beni aradı ve benden yardım istedi. O işi
bırakalı aylar olmuştu ve karışmak istemiyordum ama çok endişeliydi, telefonda ağlıyor ve Dimitri'nin, tehlikede olduğunu söylüyordu. Paris'e, Dimitri ile konuşmaya gittim. O kadar güçlüydü ki, ona bir şey olmaz zannediyordu. Benimle konuşmayı kabul etti ve onun beraber
olduğu insanlarla ilgili, benim araştırıp bulduğum bilgilere inanmak istemedi," diyerek, dudaklarını sıktı. "Dimitri, yalnız duymak istediklerine inanır. Ben de ısrar etmedim ve aynı
gece, geri dönmek için, biletimi ayırttım."

"Ama bir şey... Seni durdurdu?" dedi Baekhyun ve aniden Chanyeol'ün yüzünde, daha önce fark etmediği bir şey görerek, gözlerini açtı.

"Evet, beni bir şey durdurdu," diye, kabul etti. "Dimitri'nin korumalarından birinin, bir çeteyle
ilişkisi varmış ve Dimitri'yi, soymayı düşünüyorlarmış. Benim de şehirde olduğumu duymuşlar ve Dimitri'nin hayatı ve yaşama biçimi hakkında, çok şey bildiğimi düşünmüşler. Bu benim için, milât oldu. Havaalanında beni kıstırdılar."

"Kıstırdılar mı?" Baekhyun, sesindeki endişeyi saklayamamasma şaşırmıştı. "Ne... Ne oldu?"

Bir an aralarında bir sessizlik oldu. Duyulan sadece, müziğin bitişiyle başlayan alkışlardı.
Chanyeol, omuzlarını silkti. "Beni dövdüler ve tehdit ettiler. Bildiklerimi söylemezsem, beni öldüreceklerini söylediler."

"Öldüreceklerini mi?" diye sorarken, Baekhyun'un rengi solmuş, sesindeki endişeyi gizleyemez olmuştu.

"Yer altı dünyasında bu, elindeki bilgileri ver, anlamına gelir," dedi, alaycı bir sesle.

"Ver... Verdin mi?"

"Deli misin?" diyerek, bardağını kaldırdı ama içmedi. "Nasılsa öldüreceklerini bildiğimden, önce söylememek için direndim."

Baekhyun, tedirginlikle gözlerini kırpıştırıyordu, sanki Chanyeol'ü, ilk kez görüyor gibiydi. "Öleceğini mi düşündün?"

Chanyeol, Baekhyun'un sesindeki korkulu ifadeyi duyunca, onun ne kadar korunaklı büyütüldüğünü hatırladı. Gerçi, birçok insanın, o dünya ile ilgili en ufak bir fikri yoktu. "Hı hı," dedi, sesinde aldırmaz bir ifade vardı. "Film gibi değil mi, Baek?"

Baekhyun başını salladı, Chanyeol'ün, bu aldırmaz tavrından rahatsız olmuştu. "Peki, seni ne kurtardı?"

Chanyeol silkindi. Şarabın tadı çok güzeldi. Zaten kurtulduğu o günden beri, her şeyin tadı çok güzel geliyordu. Şehrin karanlık ve kuytu bir yerinde, dizlerinin üstünde ve burnundan kan damlayarak, acı içinde olduğu o geceyi hatırladı. Artık bir şeylerin olmasını beklememeye, hayatını akışına bırakmamaya ant içmişti. Kaderini, birilerinin ellerine
bırakmamaya, yemin etmişti.
"Dimitri, bir şekilde, benim doğru söylemiş olabileceğimi düşünmüş ve içine bir şüphe düşerek, beni havaalanına kadar takip ettirmiş. Tam zamanında geldiler ve beni, Dimitri'nin bulunduğu yere götürdüler. Durumumu gözleriyle gördü ve artık yaşam biçimini, aynı şekilde sürdürmemesi gerektiğinin, farkına vardı. Ki uzun zamandır, sekreteri de onu uyarıyormuş.
Yaptığım şey için beni ödüllendirerek, bana elmaslar verdi."

"Elmaslar mı?" Baekhyun duyduklarını hazmetmeye çalışıyor gibiydi.

"Rusya'nın, en büyük elmas madenlerinden biri onun, bana verdikleri de, paha biçilemez
değerdeydiler ve bana, onları sevmeyi öğrenmemi öğütledi," derken, Baekhyun'un irkildiğini fark etti. Sanki küfür duymuş gibi, irkilmişti. Belki de etmişti. Çünkü maddi değeri olan bir şeyin, aşktan daha değerli olduğunu düşünmek, daha kolaydı.
Dimitri'nin, elmasları okşayarak söylediği sözleri hatırladı. Bunları sevmeyi öğren dostum, çünkü bunları sevmek, bir insanı sevmekten daha kolaydır.

"Sen öyle mi yaptın?" Baekhyun'un sakin sesi, Chanyeol'ün düşüncelerini böldü. "Onları sevmeyi mi öğrendin?"

Chanyeol gülümsedi. "Evet. Değerli bir şeyi sevebilmek çok kolay ama aynı zamanda, ilgimi de çektiler. Hatta büyülediler. Onların güzelliği ve mükemmelliğini ve cebimde saklı biçimde, onlara sahip olduğumu düşünmek, beni mutlu etti. Onların maddi değerinin gücü bir yana,
onların sayesinde, insanların üzerindeki gücümü kullanabilmek fikrinin, beni mutlu ettiğini
de, inkâr edemeyeceğim. Elmaslar için, insanların yapamayacağı şey yok," dedi, söylediklerini
vurgulayarak...

"Öyle mi?" dedi Baekhyun aldırmaz bir ifadeyle, sanki onların değeri, hiç umurunda değildi.

"Bazılarını sattım, bazılarını sakladım. Kalanları, yeni bir alana atılabilmek için, kullanmayı planlıyorum. Artık saat takmayacaksın. Benim elmaslarımı sergileyeceksin, Baek."

Baekhyun, elini kaldırarak, göğsünün üstüne koydu, sanki bir şeyler nefes almasını engelliyordu. Bu hareketi sadece, boynunda deli gibi atan damarın, dikkat çekmesini sağladı.
"Yani... Eee..." sözcüklerini, dikkatle seçmeye çabalıyor gibiydi. " Yani Lulu'yu, tesadüf eseri mi satın aldın?"

"Hangi açıdan?" diye sordu, Chanyeol.
Baekhyun'un, dudaklarını hafifçe araladı, sanki kullanacağı sözcüklerle, kelime dağarcığı tükenecekti.
"Yani Lulu'yu, ben orada çalıştığım için satın almadın?"

Chanyeol güldü. "Sence?"

"Şey... Ben... Emin değilim... "

Fakat Chanyeol, Baekhyun'un yalan söylediğini anladı. İşin içinde Baekhyun olmasaydı, Lulu bu
kadar cazip gelir miydi? Elbette gelmezdi. Önüne çok iş teklifi gelmişti ve hiç birine duygularını karıştırmamıştı ama bu farklıydı, çünkü içinde Baekhyun vardı. Kasıklarındaki karıncalanmayı ve sertleştiğini hissetti, çünkü işin içinde onun oluşu, maddi kazanç veya
kaybın çok ötesinde, bir tatmin hissini beraberinde getirmişti.
" Lulu şirketinin yöneticilerinin tembelliği yüzünden, zor durumda olduğunu duydum ve bunu düzeltebileceğimi düşündüm. Ünlü bir markayı alıp, başarısız olmayacak bir şekilde güncelleştirmek." diyerek, gülümsedi, "Ne derler bilirsin, zayıf al, güçlü sat."

Baekhyun, ona şaşırmış halde bakıyordu. Chanyeol'ün, profesyonel bir pazarlıkçı gibi konuşması, onu şaşırtmıştı.
Chanyeol, içindeki öfkenin yükseldiğini hissetti. Çünkü Baekhyun da içinde, derinlerde bir yerde, onu bir serseri gibi görüyordu. Kendine ait bir hayatı olmayıp, kullanamadığı bir beyni olan, bir kas yığını...

"Tabii ki senin firmayla bağlantın, işi daha da cazip kıldı," dedi, yumuşak bir sesle, "Çünkü seni tekrar görmek istedim." Chanyeol, ona olan arzusunun kaybolduğunu görmek veya Baekhyun'un, soğuk ifadeli yüzünü görüp, bir his duymadığını anlayabilmek için, onun hiç dokunmadığı tabağına bakıp, bakışlarını ona yöneltti. Mum ışıklarının, üzerine yansımasını görünce, çok güçlü bir arzuyla sarsıldı. Eğer ayakta duruyor olsaydı, duyduğu arzunun gücünden, yere
düşerdi. Çünkü çok şaşırtıcıydı belki, ama hâlâ böyle hissettiğini, acıyla düşündü. Baekhyun'a karşı duyduğu arzu hiç geçmemiş, sadece artmıştı, sanki geçen yıllar, seksüel açlığını daha da keskinleştirmişti. Onu tüketen hisler, şu anda yeniden alev almıştı. Baekhyun'un dingin yüzüne
ve yarı aralık dudaklarına bakınca, masanın üzerinden uzanıp o dudakları kendi dudakları altında ezmek istedi. Ellerini kıyafetinin altına kaydırıp, tenine dokunmak ve parmaklarını, onun en sıcak, en hassas yerine koyup, inanamayacağı kadar güçlü bir orgazm yaşatmak ve Baekhyun'un, onun erkekliğini emmesini sağlamak istiyordu.
Dudaklarını sıktı. Bu konuda ne yapacaktı?

irresistible-chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin