Otuz birinci bölüm🎉
Yazım yanlışlarım için üzgünüm.
Keyifli okumalaar<3
*
Bugün Çarşamba.
Sadece bir gün sonra Sefa abim gidicek ve biz onu altı ay boyunca göremeyecektik. Ciddi bir ortamda bile şaka yapıp bizi güldürmeyecekti, neşeli kişiliğine rağmen bize en ufak bir şey olduğunda ciddileşmeyecekti, yaptığımız yemeklere iltifat edip aşk yaşamayacaktı, en kötüsü de bana küçük paçozum demeyecekti. Öğretmenin sesi kulağıma bir vızıltı gibi geldi. Aklımdaki düşünceler öylesine yoğundu ki derse odaklanamıyordum. Tek odağım abimin gidecek olmasıydı. Tüm vızıltıların ardından teneffüs zili gürültüyle çaldı, bu zile rağmen arkamda okula geldiğimizden beri uyuyan Özgür ve Özgün uyanmadı. "İyi misin, Özge?" Dedi arkasını dönen Efe. Cevap vermeden sadece önümdeki defterin boş beyaz sayfasını inceledim. "Pazartesi gününden beri dalgınsın." Yine cevap vermedim. Sabahtan beri tek çıt çıkarmamıştım, hatta Tufan bana günaydın dediğinde bile zar zor cevap vermiştim. Çünkü ağzımı açarsam ağlardım ve bu istediğim bir şey değildi.
Bir cevap vermesem soru sormaya devam edeceğini bildiğimden cevap mahiyetinde sadece kafamı salladım. Önüne dönmedi. Nefes almak için ve kafamın dağılması için bahçeye karar verip yerimden kalktım. Tufan ise bana yer vermek için sırasından kalktı. Sırtımdaki bakışlarını hissederek sınıftan çıktım, dalgın dalgın okul koridorunda yürüyüp bahçeye çıktığımda yalnız kalışımla ferahlamak yerine daha çok boğuldum.
Yarın gidiyordu.
Dolu gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Ağlamayacaktım. Soğuk havaya rağmen bahçe sandığımdan kalabalıktı, ağaçların gölgesinde gördüğüm banka doğru ilerledim. Giydiğim lila rengi kalın sweatshirtin fermuarını sonuna kadar çekip ellerimi cebime koydum. Boş boş yerdeki taşların şekillerini izlerken ayağımı ileri geri hareket ettirip taşlarla oynadım. Aklımı dağıtmak istedikçe daha çok düşünüyordum. "Özgün'ün neyi oluyorsun?" Gelen sert ve öfkeli sesle düşüncelerim toz bulutu gibi dağıldı ve kafamı kaldırdım. Karşımda dikilen Gizem ve arkadaşını görünce istemsiz olarak kaşlarım çatıldı. Nasıl bizim sınıfın kapısının önünde dikilmeyi kesmişlerdi? Bana olan bakışları ve saldırgan tavrı karşısında ilk olarak şaşırdım. "Çok fazla dip dibesiniz, rahatsız oluyorum." Şokla ona baktım. Resmen Özgün'ün üzerinde söz sahibi olduğunu düşünüyordu. Cevap vermediğimi ve çatılı kaşlarımı görünce hafifçe bana doğru eğildi, kaşlarını çattı. "Sana Özgün'ün neyi oluyorsun dedim?" Öfkeyle ellerim yumruk olduğunda tırnaklarım avcuma battı.
Gelip insan gibi soramaz mıydı? İnsanların kabalığı beni sinirlendiriyordu.
"Pardon, aramızdaki samimiyet seni hangi sıfatla rahatsız ediyor?" Öfkeme rağmen son derece sakin ve anlaşılır bir biçimde konuştum. Bu tavrımı garipsemiş olacak ki birkaç saniye duraksadı, onun gibi saldırmamı mı bekliyordu?
"Özgün'ün neyi oluyorsun dedim sana?" Hafifçe sesi yükseldiğinde dişlerimi sıktım. Cumartesi günü Bartu'ya hiç kavga etmediğimi söylemiştim ama eğer bana biraz daha sesini yükseltirse hiç yapmadığım bir şey yapıp ben de bağıracaktım.
"Bana bağırma." Dedim sadece.
"Sen de soruya cevap ver." Dedi yanındaki kız. Öfkeyle nefes aldım, çekip gidecektim ve bu ikisi de böyle ortada kalacaktı. Eğer bana gelip kaba bir şekilde davranmayıp normal bir şekilde sorsaydı elbette uzatmadan söylerdim ve çeker giderdim. Ama şu an hiçbir kuvvet bana üçüz olduğumuzu söyletemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kestik ve Baştan
ChickLitAnnesinin ölümünün üzerinden henüz iki gün geçmişken anneannesinin ağzından kaçırdığı sır ile Sumru Özge'nin hayatı tepetaklak olur. Sumru Özge ise hem bu sarsıcı gerçek ile hem de hayatına yeni giren insanlara alışmaya çalışır. Bu hikaye, onların h...