"36.Bölüm"

3.3K 178 20
                                    

Sonbaharın habercisi kasvetli, soğuk, gri gecelerden biriydi. Tüm gün beklenen yağmur sanki nazlanır gibi kendini geceye saklamıştı. İş yerlerinden çıkan kalabalıklar bir an önce evlerine varmak ister gibi telaşlı adımlarla caddelerde koşturuyor yetişemeyenlerse buldukları kapalı mekânlara sığınıyorlardı. Bu mekânlardan biri de tabii ki Olcay'ın barıydı.

"Yağmur iyice hızlandı, depodaki sandalyelerden takviye yapalım, birazdan burası ana baba günü olur."

Genç garson bu sözü ikiletmedi. İçerideki kalabalığa bir göz gezdirip hızla arka tarafa koştu. Olcay dolaptaki içkileri yerleştirirken gözünü bir noktadan alamıyordu. Ali yine günlük mesaisine erkenden başlamıştı ve böyle giderse alkol komasına girmesi an meselesiydi.

Önündeki şişelerden birini çoktan bitirmişti. İkinciyi açmadan önce de dördüncünün siparişini verdi. Garson onu getirene kadar onun da bir çırpıda biteceği açıktı. Neyse ki üçüncü şişe hâlâ buz gibiydi. Olcay'ın olduğu tarafa bakma gafletinde bulundu. Bu gece işler yoğundu fakat Olcay yine de gardiyanlık görevini layıkıyla yerine getiriyordu. Ortam loş olsa da Ali onun dişlerini gıcırdatıp elleriyle yeter artık işareti yaptığını görebiliyordu. Umurunda mıydı? Hayır. Kadehini keyifle havaya kaldırdı. Yüzündeki gülümseme eski formuna kavuşmuştu. Ne kadar bitap görünse de hâlâ çekiciliğinden bir şey kaybetmemiş olacak ki yanında bir hareketlilik hissetti. Olcay'ı olduğu yerde bırakıp yan tarafına döndüğünde bir çift yeşil gözün kendisine baktığını gördü. Gözlerini kırpıştırdı, biraz da geri çekilerek bu davetsiz misafiri incelemeye başladı. Yağmura yakalanmış biri daha, diye geçirdi içinden. Bu akşam burada bunlardan çok vardı nasılsa. Kızın gözleri yeşildi fakat çekikti, saçlarının sarısında da garip bir aşinalık vardı. Yüzünün makyajı akmıştı lakin fark etmezdi. Ali onu en çok bu hâlleriyle görüp sevmişti.

"Merhaba, yalnızsınız galiba? Sandalye gelene kadar yanınızda oturabilir miyim?"

Ses çok derinlerden geliyor gibiydi fakat Ali kızın dudaklarını okuyabilmişti.

"Yalnız!" Gülümsedi. "Yalnızım evet hem de hiç olmadığım kadar."

Kız kalçalarını sallayıp koltuğa iyice yerleşti.

"Oturabilirim yani?"

Ali içine doğru geğirince vücudu yukarı doğru sarsıldı.

"Otur tabii otur. Hatta bir içki koy kendine diyeceğim ama sen içme."

Kız kıkır kıkır gülerek saçlarını savurduğunda Ali'nin yüzüne birkaç damla su sıçradı. Suyun ferahlığı hoşuna gitti ama hiç istifini bozmadığı için kız onun ne kadar sarhoş olduğunu anladı.

"Sen içiyorsun ama ben neden içmeyeyim?"

Ali bakışlarını kızdan çekip sehpada duran şişelere baktı.

"Hamilesin ya ondan..." Sonra tekrar kıza döndü. "Bebeğe zararlı."

Kız, Ali'ye biraz daha sokuldu. "Hamile mi? Ben mi? Sen beni biriyle karıştırdın galiba..." Kahkahası Ali'nin kulaklarında nahoş bir tını bıraktı. "Adım Nihal, seninki ne?" Ali'nin yüzünde çocuksu bir alınganlık belirdi.

Kızın karnına bakıp "Sen Mısra değilsin," dedi.

Nihal bir kez daha güldü. "Mısra kim? Eski sevgilin mi?"

Ali eski lafına takıldı. Alınganlığı yerini öfkeye bıraktı. Sanki karşısındaki alelade bir yabancı değil de düşmanıymış gibi bakışları sertleşti. Kızı kendinden uzaklaştırıp ayağa kalkmaya çalıştı. İlk denemesi başarısızdı. Fırıl fırıl dönen başı yüzünden yeniden yerine çakıldı.

MASUM BİR BEBEK(Yeniden)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin