Kelimeler anlamsızdı. Karşısındaki güzel kadının yalnızca dudakları oynuyor, anlam veremediği kelimeleri kulağına ulaşıyordu.
Tek odağı bileğini tutan kadındaydı. Zaman durmuş gibiydi, inanmakta o kadar çok güçlük çekiyordu ki oturup bir köşede ağlayabilirdi. Duyduğu tanıdık ses hızla gözlerinin dolmasına sebep oldu. Oydu işte, gelmişti güzeli.
Dokunuşunu hissettiği an yerinden titredi. Yanağından süzülen gözyaşıyla, ağladığını fark etti. Ne ara ağlamaya başladığını bilmiyordu bile.
Aynıydı eşi, dudakları, sesi, dokunuşları aynıydı işte. Sadece bileğini birazcık sert tutuyordu o kadar. Tabii, Brian bunu fark etmeyecek kadar kendinde değildi. Diğer elini yavaşça kaldırırken, sevdiğinin yanağına dokunmayı amaçlamıştı. Ancak karşısındaki kadın sert bir hareketle diğer bileğinide tutup onu yanındaki ağaca yasladı.
"Kimsin?"
Brian titrek bir nefes alırken, hala gerçek olduğuna inanamıyordu. Kadının sesini duyuyor, ancak sözcüklere anlam veremiyordu. Hasret kaldığı tanıdık ses kulaklarına dolduğunda, artık kendini tutamadı. Gözyaşları izin almadan, ardı arkası kesilmeksizin yanaklarından süzülmeye başladı.
Gözleri kadının yüzünü turlarken fısıldadı. "Buradasın..."
"Kimsin?" diyerek sorusunu tekrarladı.
"Geldin... sözünü tuttun..."
Kadın çevresine bakarken, bunun bir çeşit tuzak olduğunu düşünüyordu. Bu saçmalığa daha fazla dayanamayıp, adamdan ayrılacağı esnada kolunda onu durduran bir el hissetti. "Gitme."
Sertçe kolundaki eli kavrayıp adamın tepesinde birleştirdi. "Kimsin dedim sana?!"
Brian henüz daha yeni yeni kendine gelirken, cümlenin anlamı altında ezildiğini hissetti. Kaşlarını çatarak sevdiği kadına baktı.
"Beni... Hatırlamıyor musun?"
"Hatırlamam gereken biri misin?"
"Benim, e-"
"Hey durun durun!"
Hızla yanlarına koşan Donald'la beraber, ikiside döndü. Kadın Brian'a kısa bir bakış atıp kollarını açarak ona doğru koşan Donald'a karşılık verdi. "Dönmüşsün."
"Beni bu kadar özlemene şaşırmalı mıyım?"
İkili sarılırken, Brian kaşlarını çatarak onları izliyordu. Eşi geldiği için sevinmeliydi, ancak ters giden bir şeylerin olduğunu hissediyordu. Donald'ın ona yaptığı kaş göz hareketlerinden bir şey çıkartmayınca gözyaşlarını silip, ikilinin yanına yaklaştı. "Neler oluyor burada?"
Mia Donald'dan ayrıldığında, dikkatlice karşısındaki adamı süzmeye başladı. "Bu adam kim Donald, beni tanıyormuş gibi davranıyor?"
"Ne?!"
Aşırı tepkisiyle Donald hemen Brian'nın yanına gidip, bir kolunu omzuna attı. "Hemen tanıştırayım, Brian Foster kendisi liderimiz olur."
"Donald ne diyorsun sen?!"
Donald yanındaki adama susması için ters bir bakış atıp, tekrar dikkatle onları izleyen kadına döndü. "Yakın zamanda eşini kaybetti de, henüz toparlayabilmiş değil. Malum sende ona benzeyince, biraz beklenmedik bir tepki vermiş olabilir."
"Ne saçmalıyorsun?!"
Donald'ın kurduğu saçma sapan cümleyle yakasına asıldı. Mia'ydı işte, sürekli gözlerini saklayan güzel eşiydi.
Kadın uzunca bir süre Brian'a baktı. Adam eşi onu bıraktığı için resmen delirmiş diye düşündü. Dünya üzerinde böylesine güzel seven bir adamı ömrü boyunca hiç görmemişti. Koskoca kurt lideri beni eşi zannedip gözümün önünde ağladı diye geçirdi içinden. Adamın eşini bir tık kıskanmış olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay Doğduğunda
WerewolfKarşısındaki kadınla bakışan gözlerini büyük bir hasret kaplamıştı. Bitti demişti içinden, sonunda bitti. Artık doya doya bakabileceğim taptığım gözlerine, elleri aralarındaki perdeyi indirmek için karıncalanıyor, kanayan kalbi dövülüyordu. Birkaç a...