Aynadaki görünüşüne bakarken, sırıtmadan edemiyordu. Her ne kadar normal davranmaya çalışsa bile içerisindeki heyecanı bastıramıyordu. Üzerindekilerden emin olmasa bile, bir daha değiştirmek için vakti yoktu. Siyah şık bir gömlek, pantolon giyinmiş, odasından çıkmadan önce kaban giymeyi ihmal etmemişti. İçindeki çocuksu heyecanla, merdivenlerden koşar adımlarla indi.
Aşağıda onu bekleyenler ise beklemekten bir hayli sıkılmış gibi görünüyorlardı. Merdivenden inen siyahlara bürünmüş adamı gördüklerinde, Brian'ın hemen arkasından gelen Mia dikkatlerini çekmişti.
Brian arkadaş grubuna baktığında, görmeyi beklediği kadını göremeyince gülümsemesi solmuş, bir anda adımları duraksadı. Adımlarını durdurmasıyla Mia'nın sırtına çarpması bir olmuştu. Kaşlarını çatarak arkasını döndüğünde ise nefesi kesildi. Vücut hatları belli olmayacak şekilde pelerin giyinen eşini, bu haliyle görmeyi özlemişti. Gözlerini far görmüş tavşan gibi açarak kendisine bakan eşi, şuan gözüne o kadar tatlı ve güzel gelmişti ki... Siyah saçlarını serbest bırakmıştı. Yüzü ise tamamen gözler önündeydi, Brian her ne kadar kırmızı olmasını tercih etsede kahverengi gözleride eşine çok yakıştırmıştı. Uzun sayılmayacak şık siyah bir elbise giyinmişti.
Brian bu sabahta olduğu gibi yerinden kımıldayamıyor, gözlerini güzeller güzeli eşinden alamıyordu. "Geçebilir miyim?"
Kulaklarında çok sevdiği o ses yankılandığında ancak kendine gelebilmiş ve kenara çekilerek Mia'ya yol vermişti. Arkadaşları onları sırıtarak izlerken, ikisi adına da içten içe üzülüyorlardı.
Hepberaber otoparka inerken, Mark Mia'yı bir an bile bırakmıyordu. Brian içinden ahtapot misali yapışmıştı diye geçirirken sakin kalmaya çalışıyordu. Mia Mark'ın bu haline gülerken, saçlarını karıştırıyordu. Grubun en arkasından gelen Brian ise ikiliye kıskanç bakışlar atıyordu. Şuan nasılda isterdi o parmakların saçlarını karıştırmasını, güzel gülüşünü kendisine sunmasını.
Derin bir nefes alıp yürümeye devam etti. Onu rahatsız eden bir diğer konu ise kurdu Mia'yı hatırlayamamıştı. Kurdunun şuan ki odağı dün akşam gördüğü Daisy'e çekilmişti ve bu hiç iyi değildi. Eğer kurdu daha çok Daisy'i benimserse, Brian çok zor durumda kalacaktı.
Tek arabaya sığamayacakları için iki arbayla gitmeye karar verdiler. Brian'ın arabasına Eric ve Patricia, Donald'ın arabasına ise Mia ve Mark olmak üzere dağıldılar. Brian oflayarak Donald'ın arabasını takip ederken, eşinin yanında olmayışı içten içe canını sıkıyordu. Bunu arkadaki ikili de fark etmişti.
"Doğal görünmeye çalış, çok stresli görünüyorsun."
Eric'in dikiz aynadan bakarak söyledikleriyle camı açtı. "Yanımda değilken, ona dokunamıyordum. Şimdi yanımda ama dokunmayı bırak, adam akıllı konuşamıyorum bile. Merdivende nasıl hareket edemediğini gördünüz mü? Kesin benim aptal biri olduğumu düşünmüştür."
"Düşünmemiştir dersem yalan olur..." Patricia'nın dedikleriyle daha çok streslenmişti. "Ama böylesi daha iyi değil mi?"
"Nasıl yani?"
"Ölü dolunaya kadar seni hatırlamaması gerekiyor."
Dikiz aynasından ona bakan gözlerle derin bir nefes aldı. "Haklısın."
Yol boyunca kısık bir şarkıyla yola devam etmişlerdi. Donald'ın arabasının durduğu mekanın önüne park ettiğinde, hepsi beraber kendilerini dışarı attı. Dünküne göre daha sakin gözüken bir bara gelmişlerdi. Donald en önde, Brian ise en arkada olmak üzere içeri girdiler.
İçerisi dışarıdan göründüğü kadar sessiz değildi. Çılgınca dans eden ve birbirleriyle sohbet eden insanlarla doluydu. Pistten biraz daha uzak ve tenha görünen masaya kuruldular. Patricia'ın Brian'a kaş göz yaparak Mia'nın yanına oturtma çabalarıda göz yaşartıcıydı. Mia olayı anlamayıp kaşlarını çatsada, üsselememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay Doğduğunda
WerewolfKarşısındaki kadınla bakışan gözlerini büyük bir hasret kaplamıştı. Bitti demişti içinden, sonunda bitti. Artık doya doya bakabileceğim taptığım gözlerine, elleri aralarındaki perdeyi indirmek için karıncalanıyor, kanayan kalbi dövülüyordu. Birkaç a...