Pamir, çevresinde saygı gören bir iş adamıdır. Sevdiği kadına evlenme teklifi edeceği o gün kadının bedeninin yüksek bir binadan ayaklarının önüne düşmesiyle Pamir' in hayatı altüst olur. İntihar mı yoksa bir katil tarafından öldürüldü mü?
Pamir bi...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Cehenneme inansam bile, cennetin varlığına bir türlü inanamıyorum. "Osamu Dazai"
Çalan telefonla kalp atışlarım hızlanmış ve gereksiz bir ter basmıştı. Telefonu cebimden çıkartıp baktığımda arayan kişinin Mithat olduğunu görünce rahatlamıştım.
Aramayı cevaplayıp "Efendim Mithat!" dedim.
En az benim kadar heyecanlı olan Mithat "Her şey hazır Pamir, Eylül'ü buraya getirebilirsin," dedi.
Emin olmak istiyordum ne de olsa Mithat'ın elinin değdiği işler pek bir hayırlı gitmezdi.
"Işıklar, masa, içkiler, yemek ve süsler hazır değil mi?"
"Dediğim gibi Pamir her şey hazır," dedi ve son olarak "Sakın Eylül'ün yanında da böyle heyecan yapma," diyerek ekledi.
Görmeyeceğini bildiğim halde başımı tamam dercesine sallayıp "Siz de biz gelene kadar ortalıktan toz olun," dedim.
Mithat sesli bir şekilde iç çekip "Emir verircesine konuşmanı heyecanına veriyorum Pamirciğim ve lütfen bir daha bu tekrarlanmasın," dediğinde tam ağzımı aralayıp konuşacakken telefonu yüzüme kapattı. Mithat'a laf sokamamanın sıkıntısıyla iç çekip telefonu cebime koydum.
İzmir'deki tüm çiçekçiler sanki anlaşmalı bir şekilde ortadan yok mu oldular yoksa ben etrafa iyi bakmıyor muyum bir türlü anlayamadım. Yaklaşık yarım saattir resmen İzmir turu yapmıştım ama bir türlü çiçekçi görememiştim.
Birazdan ya mezarlıktan toplayacaktım ya da belediyenin ektiği çiçekleri yolacaktım.
Sinirle homurdanırken gözüme çarpan bir çiçekçi gördüğümde zafer kazanmışçasına gülümseyip arabamı çiçekçinin önüne park ettim.
Arabadan inip çiçekçiye doğru yol alırken aklımdan türlü olumsuzluklar geçiyordu. Ya umduğu gibi bir evlenme teklifi edemezsem ya bir aksilik yaşarsam. Tüm bu olumsuz düşünceler beynime akın etmiş kemirgenler gibiydi. En ufak bir olumlu düşüncede kemirgenlerin hepsi oraya saldırıp yok ediyorlardı sanki. Aklımda ise düşünebileceğim tek kalan şey olumsuzluklar oluyordu.
Çiçekçinin kapısını açtıktan sonra kırmızının en güzel tonuna bürünmüş olan güller gözüme çarptı.
Bana doğru gelen kadına gülleri işaret ederek "Şu kırmızı gülleri almak istiyorum," dedim.
Yaşlı kadın gülümseyerek "Sevgiliniz çok şanslı olmalı sizin gibi romantik birine sahip olduğu için," dediğinde aynı şekilde ben de gülümseyerek "Teşekkür ederim," dedim.
Yaşlı kadın çiçekleri bana uzattığında çiçeği alıp ödemeyi yaptım. Dükkandan çıkıp adımlarımı arabama doğru yönlendirdiğimde telefonumun sesini duyunca yeniden irkildim.
Neden bu kadar saçma bir heyecan yapıyorum ki altı üstü evlenme teklifi edecektim. Umarım diğer erkeklerde evlenme teklifi edecekleri zaman benim kadar heyecan yapıyordur yoksa kendimi anormal hissederim.
Arabaya binip cebimden telefonu çıkardığımda arayanın Eylül olduğunu görünce heyecandan yanlışlıkla telefonu kapattım.
Yakınarak direksiyona vurup "Ne yapıyorsun Pamir!" diye söylendim. Umarım telefonu suratına kapattığım için bana kızmaz.
Kontağını çalıştırıp Eylül'ü aradım ama cevap vermedi, birkaç defa daha aramama rağmen yine cevap vermemişti. En iyisi onu evden alıp kumsalda onu bekleyen romantik evlilik teklifine götürmeliydim.
Mutluluktan içim içime sığmıyordu. Sonunda onunla hayatımızı birleştirecektik. Evlendikten sonra gerçekleştirmek istediğim tüm hayallerime sadece bir evlilik teklifti kadar uzaktaydım.
Eve vardığımda çiçeği elime aldım ve arabadan inip kapıya doğru yol aldım. Parmaklarımı saçımın arasına geçirip geriye doğru taradım ve son olarak gömleğimin yakasını da düzelttikten sonra zile bastım. Kısa sürede açılan kapıyla hizmetçiyi gördüğümde biraz canım sıkılsa da belli etmeyerek evin içine girip Eylül!" diye seslendim.
Hizmetçi yanıma gelerek "Bugün sizin yanınıza gelecekti," dediğinde şaşkınlıkla bakıp "Benim bundan niye haberim yok ve ayrıca evden ne zaman ayrıldı?" dedim.
"Sabah saatleriydi Pamir Bey."
Elimi cebime atıp telefonu çıkardım. Eylül'ü aradığımda yine cevap vermemişti. Neden kötü bir şeyler olacak gibi hissediyorum, umarım hislerimde yanılıyorumdur.
Telefona gelen mesaj bildirim sesini duyduğumda telefonun kilidini açıp mesajı okumaya koyuldum. "Seni seviyorum Pamir. Kendine iyi bak," yazıyordu.
Şaşkınlıkla ekrana bakakalmıştım. Kafam allak bullak oldu ve düşünme yetimi kaybetmiştim. Tekrar ve tekrar mesajı okudum. Bu mesaj ne ayrılık mesajıydı ne de başka bir şey. Büyük ihtimal şakadır yoksa bunun hiçbir açıklaması yok. Olanlarla ilgili bir şey bilip bilmediğini öğrenmek için Mithat'ı aradım.
"Mithat Eylül evde değil hizmetçinin dediğine göre şirkete gitmiş," dediğimde "Nalan şirketteydi eğer oraya gidecek olsaydı Nalan çoktan haber ederdi," diye cevap verdi.
"Ben yine kendim gidip şirketi kontrol edeyim belki oradadır."
"Pamir o kadar hazırlık yaptık bir sorun çıkmasın."
"Umarım çıkmaz Mithat."
Arabaya binip şirkete doğru sürmeye başladım. Eylül neyin peşindeydi, o attığı mesajda neydi, neden şirkete gitti? İçimde bir türlü anlam veremediğim bitmek bilmeyen bir sıkıntı vardı ve gün boyu pesimdeydi. Her defasında evlilik heyecanına yorup görmezden geldim. Umarım hissettiğim bu sıkıntının bir anlamı yoktur.
Arabayı park edip hızlı adımlarla şirkete doğru ilerledim. Çığlık atan bir grup kadın görünce bakışlarımı onlara çevirip ne olduğunu anlamaya çalışırken aniden önüme düşen şeyle korkup geriye doğru sendeledim. Burnuma buram buram kan kokusu geliyordu, içimde bir yerlerden güç alarak gözlerimi dehşet içinde ayak ucumdaki cesede diktim.
Yere çöküp korkuyla titreyen elimi cesedin yüzünü örtmüş saçlarına götürdüm. Hayır, hayır bu Eylül olamaz. Aklım bana oyun oynuyor. Gözlerimden yaşlar istemsizce süzülüyordu, kanım çekilmiş, vücudum kaskatıydı şuan ki olduğum durumu idrak edemiyordum. Eylül'ün gözlerini açtığını gördüğümde "Hemen ambulansı arayın!" diye bağırdım. Eylül'ün başını alıp göğsüme yaslayarak "Dayan Eylül kurtulacaksın," dedim.
Hıçkırıklarımın arasında zar zor duyabilmiştim Eylül'ün mırıltısını "Pamir ben-" dediğinde susturarak "Kendini yorma Eylül'üm birazdan ambulans gelecek." dedim.
Eylül tuttuğu elimi bırakıp gözlerini kapattığında ağlamam şiddetlenmişti.
Vücudunu sarsıp "Eylül bırakma kendini, lütfen bunu bize yapma, lütfen uyan!" dedim. Sağlık görevlileri kollarımdan tutup beni Eylül'den uzaklaştırmaya çalıştırdıklarında "Yalvarırım kurtarın onu!" diye haykırdım.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.