" Ne istersin Firuze? Nasıl izletelim o zevkli dakikaları Hancığına?" Kaşlarını biraz daha çattı ve yüzüne o korktuğum sırıtışını ekleyip bana yaklaşmaya başladı.
Her bir adımında yerime daha da siniyordum.Korkuyordum.
Bir adım , iki , üç , dört , beş... Bana üstten bakıyordu.Çünkü şu anda Aykut'un rezidansındaydım.Kimse beni buraya getireceğini tahmin etmezdi.Sanırım 4. kattaydık acaba atlasam ölür müydüm? Hoş şimdiye kadar ölmediysem bu saatten sonra ölmek umrumda olmazdı.Zaten yaşıyor da sayılmazdımki.
Her zaman içimde konuşuyorum çok mu âh almıştım da hepsi benden çıkıyordu.Ben ne yaptımda bunları yaşıyorum?Hak ettiğim için mi yoksa hakka sahip olmadığım için mi? Tonlarca soru zihnimde , beynimi bertaraf ediyordu.
Garabet bir sessizlik vardı.Hiç hayrı alamet değildi bu. Şimdiye kadar Aykut'un her bir uzvumu kesmesi ve Han' a tek tek hediye paketi ile göndermesi gerekiyordu.Çünkü ben onun oğluna öyle yapmıştım.Ama bu âh olmazdı , olamazdı. Çünkü o benim bu durumu hak etmediğim kadar hak etmişti.
Odanın kapısı açıldı ve karşımda o belirdi.Ne de güzel kandırmıştı.Ne de güzel oynamıştı rolünü ve ne yazık ki bizde ne güzel izleyiciymişiz .
Yavaş adımlarla geldi ve Aykut' a bir telefon verdi.Yüzüme bakmamaya çalışıyordu.Baksa sanki ne olacaktı ki? Utanacak mıydı?
Kahkaha attım hemde öyle bir içten kahkahaydı ki ikisi de dondu kaldı.Çünkü hiçbir zaman bu kadar yüksek sesle gülmemiştim.Hele onun yanında hiç.
İkiside bana baktı onun gözlerinde endişe vardı.Aykut' un gözlerinde endişenin getirdiği korku.Benim gözlerimde ise korkunun getirdiği kaygı.Han' ı bir daha görememe kaygısı.
Ben dakikalarca güldüm.Onlarda hiç pes etmeden hayretle izledi artık bundan sıkılmış olacaklar ki Aykut, onun omzuna elini koydu ve iki kere art arda hafifçe vurdu.Dışarı çıkalım demekti bu sanırım.
O da bunu anlamış olacak ki başını salladı ve son kez baktı gözlerime.Düşündüm o an tam gözlerinin içine bakarak.Çelme yakınından gelince insan düştüğüne yanamıyor, düşürene yandığı kadar!
İhaneti sesssizce büyümüştü ama deprem etkisi yaratmıştı.Daha fazla katlanmadı ve dışarı çıktılar.Etrafıma baktım ve Aykut'un işkence yönteminin geliştiğine karar verdim.Çünkü beni buraya tıkmasının başka açıklaması olamazdı.
Bulunduğum oda simsiyah duvarlara ev sahipliği yapıyordu.Gecenin zifiri karanlığını andıran karanlık oda bebekliğimden başlayan ve buraya getirilmeden önceki zamana kadar çekilen fotoğraflarımla doluydu.Siyah duvarların üstüne hiç boşluk kalmayacak şekilde her bir fotoğraftan en az üç tane bulunacak şekilde donatılmıştı.Küçük bir odaydı.Önüme serilmiş deli olduğumu kanıtlamaya çalışan hastane raporlarım , tavan da yer alan Aykut' un oğlunun ve kime ait olduğunu bilmediğim insan uzuvları iplerle sarkıtılmıştı.Bu aynı hayvanların kafalarının koparılıp buzhane de ayaklarından sarkıtılması gibiydi.Birbirinden farklı kollar vardı.Kimisinim üzerinde derin kesikler bulunuyorken , kimisinin üstünde yanmış olduğuna dair lekelenmeler vardı.Birçok ayak hiç dokunulmadan direkt kesilip asılmış olmalıydı demek ki bunlar sevmediği insanlardı.Eğer sevdiği biriyse ve ona bir yanlışı dokunmuşsa en acı şekilde öldürürdü.Yanlış söyledim. O an da insanların korkusundan yararlanıp emirler verir 'eğer yaparsan seni öldürmem' der ama sonrasında zevkle işkence ede ede öldürürdü.Peki hangi akıllı Aykut' un sözüne inanırdı ki? Hiç mi tanımıyorlardı onu? Nasıl o korkunun getirdiği ölüm endişesi ile o şeytana güvenirlerdi?
Hemen yan tarafımda bir koltuk ve üstüne serilmiş beyaz bir çarşaf bulunuyordu.Üstü ise kan damlaları ile doluydu.Aynı yağmur damlaları gibiydi.Niye tüm çarşafı kana bulamadığını anlamamıştım? Önüme serilmiş hep hayalini kurup oynamak istediğim ama sadece uzaktan izlemekle yetindiğim oyuncak bebeklere baktım.Hepsi kana bulanmıştı.Birçoğu hayal edip almak istediğim türlerden değildi .Korkunç duruyorlardı.Olması gerektiğinden fazla büyüklerdi. Yüzleri ise çeşitli korkunç maske ve makyajla kaplanmıştı.
Yerlerde çeşitli delici , kesici hatta direkt öldürebilecek aletlerle doluydu.Ama en gözde olanı tavanın ortasında boş bırakılan ve kırmızı daire içine alınan çengeldi. İşte sonumun ne olacağını o an anlamıştım.Bende bu leş odada çürümeyi beklicektim.
Ne korkuyordum ne de üzülüyordum.Çünkü hatırlıyordum.Aldığım canları , edilen küfürleri , haykırılan bedduaları ve bilmiyordum ki edilen bedduaların birgün tutacağını.Bir çok ölüm benim isteğim dışı olmuştu.Kendimi hep bir ölümün baş ucunda bulmuştum ve suçlusu ben olmuştum ama ne bir parmak izi , ne de onları öldürdüğüme ait kanıt bulunamamıştı.Bu beni suçlu yapar mıydı?
Kapının açılma sesi ile kendime geldim.Aykut yüzünde müstehzi ifadesiyle içeri girdi ve odası gibi karanlık gözleri ölümümün bugün gerçekleşmeyeceğinin kırıntılarını taşıyordu.Ya da ben öyle sanıyordum.
.....................
Hepinize merhabayynnnlar.Kitabımın tanıtım kısmını okudunuz ve umarım beğenirsiniz.Bölümler en kısa sürede gelecektir.Sadece sabırla bekleyin.Bu uzun yolda sizlerle olmaktan mutluluk duyucağıma şimdiden eminim.Sizlere sevgilerimi yolluyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...
Rümeysa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜBREM
General FictionBaşlangıç noktamızdaydık.Her şeyin başlamasına ve devamının gelmesine neden olan o lanet deniz kenarındaydık.Onu kurtardığım yerdeydik. Gözlerindeki karanlık , kendini geceye ve denizin hırçın dalgalarına bırakmıştı.Hala donuk bakan gözlerinin arkas...