Bölüm Şarkıları
#Hell's Coming' With Me - Poor Man Poison
#The Mystic - Adam Jensen
#Natasha Blume - Journey
Keyifli okumalar dilerim...
⚓
~H e r ş e y i n b a ş l a n g ı c ı k ü ç ü k t ü r.~
CiceroBölüm 1
Karanlık, bir yorgan misali gökyüzü üzerine çöktüğünde içimdeki uyanmayı bekleyen canavarlar sanki güneş ışığından kurtulduğuna şükretmek istercesine aklıma süzülüp, bütün düşüncelerimi istila ediyordu.
Her birini özenle yerleştirmeme bakmadan hepsini infaz ediyor, geriye ise ateşe verdiği yerlerin külleri etrafa saçıldıkça büyük bir zevkle üzerlerine basmak kalıyordu. Ben ise onların daha uğramadığı bir köşeye büzülmüş, başıma zayıf kollarımı siper edip öylece beni bulmalarını bekliyordum.
Ellerimin arasında ne kadar zamandır durduğunu bile hatırlamadığım kitabın sayfaları verdiğim nefesle birkaç sayı geriye giderken ne okuduğumun bile farkında değildim, nerede kaldığımı da umursamadım. İçleri kızarmış, artık acımaya başlayan gözlerimin dokunduğu satırlardan tek bir kelime dahi aklımda kalmazken aynı pozisyonda durmaktan kasılan elimi hareket ettirip kitabı tek hamlede kapattım.
Bakışlarım masanın üzerinde özensizce duran kristal içki şişesine ve ayılmak için yapıp içmediğim yarısından fazlası dolu kahve kupama kaydı. Hemen yanında ekranını ters çevirdiğim telefonuma isteksizce baktım. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum ama ağrımaya başlayan başım ve ağırlaşan göz kapaklarımla geç olduğunun bilincindeydim.
Evim camın önünde kıvrılıp rahatça uyuyan tombul kedimin mırıltısı da olmadığı için sessizdi, her zaman kuru bir gürültü yapması için açık bıraktığım televizyonu bile bugün açmak içimden gelmemişti. Yorgun hissediyordum gerçekten, bedenim yorgundu, hatta zihnim bile o kadar yorgun, o kadar dopdoluydu ki içindeki karmaşık düşüncelerim bile bitap düşüp uykuya dalmış gibiydi. Başımı sakince çıplak kalan omzuma doğru yaslayıp kucağımdaki ellerime, daha bu sabah uzun saatlerimi harcayarak yaptırdığım uzun, renkli badem şeklindeki tırnaklarıma baktım, onları inceledim bir süre.
Sanki hala ince parmaklarımda, özenle bakımını yaptığım tırnaklarımın içinde, avuçlarımda; bir türlü çıkmak bilmeyen, oluk oluk etrafa yayılan kanların emaresi vardı. Aslında yoktu, geride hiçbir iz yoktu. Güneş bir asker gibi izlediği rotasını tamamlayıp battığında, yeryüzünde bir kalp daha artık atmayı bırakıyordu ve soğuk toprağın altındaki ebedi uykusuna dalıyordu. Geride ise görünen hiçbir şey kalmıyordu, hiçbir soru işareti, hiçbir şüphe, hiçbir duygu, korku, acı, hatıra... Hiçbir nefesin emaresi bile kalmıyordu. Bunun ise tek bir sebebi vardı.
Ben, işimi çok iyi yapıyordum.
Kendi kendime hafifçe, belki birazda şeytani bir şekilde, gülümsediğimde beynimdeki düşüncelerimin girdiği savaşı bir kenara ittim, oldukça yavaş hareketlerle kapanıp tekrar hayat bulmuşcasına aralanan uzun kirpiklerimin birbirlerine değme sesini dinledim. Sanırım pek kendimde değildim, çünkü eve geldiğim andan itibaren ne kadar içtiğimi, ne yediğimi ya da neler yaptığımı pek hatırlamıyordum ve açıkçası bu durum beni pek şaşırtmıyordu. Buğulu bir camın ardından etrafa bakıyordum sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN DÖNÜMÜ
Teen Fiction"Sen bir infazcısın Alaca." Bu cümleyi daha önce duymuş olsaydım eğer muhtemelen korkudan titreyerek kendimi kimsenin bilmediği bir odaya kapatır ve gözümden akan yaşlar kuruyana kadar orada sessizce saklanırdım. Yüksek sesten korkardım ben, akşamla...