Bölüm Şarkıları
#Evgeny Grinko - Crousel
#Dark room - Foreign Figures
#Twiligt - Boa
Keyifli okumalar dilerim...
🕯️
BÖLÜM 4
Gideceğin yolu bilmiyorsan eğer önünde yürüyen kişiye iyice bak, demişti bir gün Sergen tam gözlerimin içine bakarak. Her bir adımını dikkatle izle. O daha yolun sonuna varamadan niyetini anla ve seni fark edemeden önüne geç. Böylece bir adım geride olmayı senin için sorun olmaktan çıkarır ve bastığı yerde sadece senin izlerinin kalmasını sağlarsın.
Onu izliyordum, onu dikkatle izliyordum tam da bana öğretildiği gibi ama bir adım geride olmak bana her zaman olduğu gibi iyi hissettirmiyordu. Kendimi hiç güvende hissetmiyordum, üstelik hazırlıklı da değildim. Bu da beni tedirgin ediyordu ister istemez. Son yaşanan olaylardan sonra bu kadar aptalca bir hareket yapmamam gerekiyordu ama bir şekilde onun arkasındaydım işte. Bana öncülük eden sağlam adımları bastığı yerde sanki yok edemeyeceğim türden izler bırakıyordu ve o izlerin üzerine basmak bile kolay değildi.
Hala nereye gittiğini anlamış değildim, koca adımlarını canımın acısına rağmen topuklularımın izin verdiği kadar seri, küçük adımlarla takip ediyordum. Yürüdükçe etrafımızdan akıp giden insan seli bir azalıyor bir artıyordu ama niyetini anlayacak kadar ona yakın değildim. Aklında her nereye ulaşmak varsa beni de hipnoz etmiş gibi peşinden ilerletiyordu. Bu işten artık çok fazla sıkıldığım için onu kolundan tuttuğum gibi bir kenara çekip hakkımda o güne dair her ne biliyorsa karnımda gezinen o rahatsız edici kıvranmayla öğrenmek istiyordum.
Sakin ol, dedi mantıklı tarafım. Sakin ol ve sadece ne almak istediğine odaklan.
Bu kadar zor olmamalıydı, benim tarzıma uygun değildi tüm bu kovalamaca oyunu. Eğer bir şeyi öğrenmek istiyorsam o benim ayağıma gelirdi, peşinden gittiğim hiçbir şey olmamıştı bu zamana kadar. İsteyip alamadığım bir şeyin olması söz konusu değildi. O yüzden daha fazla beklememek adına kısaca etrafıma bir bakış attım, kalabalık sokakta insanların konuşma sesi, arabaların gelip geçerken çıkardığı ses ve sahile yakın kısımda koşu yapanların yere basan sert adım sesleri vardı.
Elimi kısa bir anlığına ağrıyan başıma çıkarıp şakaklarıma sanki tüm o karmaşayı susturmak istiyormuşum gibi bastırdım. Bütün sesler kafamın içinde desibeli katlanarak yankılanıyordu, dış etkenler beni şu anda normalden çok daha fazla tetikliyordu. Dışarıda olmak yerine eve dönmem gerektiğini biliyordum ama onu gözümden kaçırmam aptallık olurdu. İlk önce ben ulaşmalıydım ona.
Kafamı eğdiğim yerden kaldırıp önüme tekrardan baktığımda orada olmadığını gördüm. Kaşlarım bilinmezlikle çatıldı. "Nereye gitti bu?" diye söylendim kendi kendime. Etrafımda bir tur dönüp gözlerime onu aradığımda dikkatimi çeken bir silüet görmedim. Bir iki adım bilinçsizce atıp sahile yakın kısma doğru yöneldim, birkaç kişi dönüp muhtelemen sahilde yürümeye çıkmış birine benzemeyen bana baktı ama umursamadım ve onu aramaya devam ettim.
Tepede olan güneş gözlerimi acıttığında bir şeyin yansıması o sırada tam yüzüme düştü, elimi kaşımın üzerine çıkarıp nereden geldiğini anlamadığım parlaklığı engellemeye çalıştım. Sahildeki banklardan birine oturmak üzere olan bir adamın bileğindeki saatten geldiğini anladım, gözlerimi kısarak ona doğru yürüdüğümde kafasının üzerine bir şapka takıyordu. Bileğindeki saatin camı güneşin yansımasını tam gözlerimin üzerine düşürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN DÖNÜMÜ
Dla nastolatków"Sen bir infazcısın Alaca." Bu cümleyi daha önce duymuş olsaydım eğer muhtemelen korkudan titreyerek kendimi kimsenin bilmediği bir odaya kapatır ve gözümden akan yaşlar kuruyana kadar orada sessizce saklanırdım. Yüksek sesten korkardım ben, akşamla...