son değerlendirmelerde yine minho'yla aynı puanı almıştık. ve bu noel tatilinden önceki son sınavlar olduğu için sonucu gördüğüm anda stresten ve korkudan midemin bulanmıştı. yaklaşık iki saat önce olmuştu bunlar.
şimdi ise yatağımda yatmış telefonla uğraşıyordum. kafam telefonda değildi. ekran sadece oynayıp duruyordu, parmaklarım da ona yön veriyordu ama aklımda bambaşka şeyler dönüyordu. midemin bulantısı geçmişti ama geride bir kasılma ve ağrı bırakmıştı ayrıca. midenin bu kadar şımarık bir organ olmasından nefret ediyordum.
noel tatillerini sevmezdim. aslına bakarsanız eve gideceğim hiçbir tatili sevmezdim. çünkü evimi sevmezdim ben. evin içinde olanları sevmezdim. annemle babamı sevip sevmediğimi bilmiyordum ama bu konuda şüpheye düştüğüme göre sevmiyordum sanırım. en azından annemi. insanın annesini sevmemesi, sevilmemek kadar kötü hissettiren bir şeydi. çünkü insan annesini bile sevmiyorsa kimi severdi ki?
belki de bu yüzden mingi'yi sevemiyordum. gerçi arkadaşlarımı seviyordum. çok fazla değer veriyordum. aile eksikliğimi gideren kişilerdi onlar. ama arkadaşa olan sevgi farklıydı işte. ben anne ve babaya olan sevginin biraz da aşka benzediğine inanıyordum. karşılıksız verilebilecek türden bir sevgiydi ikisi de çünkü. ve ben birini bilmediğim için diğerini de öğrenemiyordum sanırım.
evet, ne zaman eve dönecek olsam böyle melankolikleşiyordum. mental açıdan kendimi hazırlıyordum sanırım.
"yemek vakti."
jisung moralimin bozuk olduğunu anlasa bile bir şey dememiş ve öylece yatakta yatmama izin vermişti. ama yemek yemememe izin vermeyeceğini bildiğim için onu uğraştırmadan kalktım yataktan. zaten açtım ve bi not yüzünden kendimi aç falan bırakmayacaktım. en azından şimdilik. henüz annemle yüzleşmemiştim sonuçta.
birlikte yemekhaneye inip sıraya girdik. seungmin ve jeongin bizden sonra gelip arka taraflarda girmişti sıraya. dördümüz de yemeklerimizi alıp yerimize geçtiğimizde de sessizliğimi devam ettirdim. arkadaşlarım da neden üzgün olduğumu bildiği için ses etmediler. bence zaten dönem başından beri alışmışlardı bu hallerime. zira bu dönem işe yaramazım teki olmaktan başka bir şey değildim.
benim yüzümden onlar da sessizce yemişlerdi yemeklerini. normalde ağzı susmayan jisung'un sessizliği garip geliyordu. odada da konuşamıyordu çünkü, en azından şimdi diğerleriyle gevezelik eder diye düşünmüştüm ama suskundu. vicdan azabı çektim ama aynı zamanda minnettardım da. arkadaşlarım gerçekten de "aile" diyebileceğim birilerinin yerini dolduruyordu.
bunları düşünmek gözlerimi doldurdu. neyse ki yemeğim bitmişti. tepsimi alarak ayaklandım ben de. zaten onlarınki de bitmişti, onlar da ayağa kalktı.
"ben dışarı çıkacağım biraz." dedim onlardan önce tepsimi bırakmaya giderken. akşamları dışarı neden çıktığımı söylemiştim onlara. kediyi beslediğimi biliyorlardı, artık ben de yemeklerimden et parçalarını ayırıyordum zaten. minho'yla olduğumu bilmiyorlardı yani. ya da biliyorlardı, bir şey fark etmezdi.
dışarı çıktığımda minho yoktu. yemekhanede dikkat etmemiştim ona. sonuçlardan sonra sinirimi bozacak mesajlar da atmadığı için aklımdan çıkmıştı. ama şimdi onu görmemek meraklandırdı beni. benden önce gelirdi genelde.
her zamanki duvarın önüne gidip tavuk parçalarının olduğu peçeteyi açtım ve duvarın üstüne koydum. limon anında yemeğe başlamıştı. bu arada duvarın üstünde demir parmaklıklar vardı, böyle şekilli şukullu olanlardan. kediler rahatça girerdi aralardan ama limon onu haftalardır beslememize rağmen bahçeye girmiyordu. her akşam burada oluyordu yalnızca.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
boy in luv [hyunho]
Fanfictionseul sanat lisesi dans bölümünün iki gözdesi vardı: lee minho ve hwang hyunjin. [25 haziran 2022 - 14 ekim 2022]