minho'yla dışarı çıkmamızın üstünden iki hafta geçmişti. mart'ın sonlarına gelmiştik. iki gün sonra doğum günüm vardı, bir hafta sonra da ikinci dönemin ikinci değerlendirmeleri ve biz artık minho'yla düşündüğümden daha çok birlikte pratik yapıyorduk. onunla olmaya alışıyordum.
birkaç ay öncesine kadar bunları düşünceğimi söyleseler garipser, hatta belki gülerdim bile fakat işler öyle olmuyormuş. lee minho'yla insan gibi iletişime geçtiğimizde düşündüğümüzden daha iyi anlaşabiliyormuşuz. mutlu olabiliyormuşuz ve en kötüsü de ona kapılabiliyormuşum.
bu durum günlerdir en büyük endişelerimden biriydi bu arada. her şeyin patlak verdiği o gün bir şeylerin değişeceğini biliyordum ve sonrasında birlikte zaman geçirmek de tuz biber olmuştu işte. lee minho'ya çok fena kapılmıştım ve bu konu hakkında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. yapabildiğim tek şey duygularıma ayak uydurmaya çalışmaktı ama başarabildiğimden de emin değildim pek. ne zaman biraz yakınlaşsak akciğerlerim bozuluyordu ve midem bulanıyordu. alt tarafı bir duygunun fiziksel olarak vücudumda etki göstermesi de saçmaydı üstelik.
şimdi ise son zamanlarda iyice kaynaşmaya başlayan iki arkadaş grubu birlikte akşam yemeğini yiyorduk. aslında yemekler dışında hiç bir araya gelmiyorduk ama bu şekilde toplandığımızda da sanki sık sık görüşen arkadaşlar gibi anlaşabilmiştik. toplanma sebebimiz minho ve ben değildik bu arada, seungmin ve changbin'in sevgili olmasıydı. en azından son on günkü toplaşmamız onlar sayesindeydi.
o ikisinin birbirlerini seveceğini ve çıkacaklarını da hiç düşünmezdim ama aşk denen duygu hep söylendiği gibiydi işte. kime konacağı belli olmuyordu. yine de güzellerdi. arada birbirleriyle didişip yıllanmış evli çift gibi dursalar da imrenilesi bir çiftlerdi. tabi gözümüzün önünde bu kadar yılışık olmasalar daha hoş olabilirdi.
"yemek yerken dip dibe olmazsanız karnınız doymuyor mu oğlum sizin?"
onların yılışıklığından hepimiz şikayetçiydik, evet. jisung da tam ikilinin karşısında oturduğu için sataşmadan duramamıştı.
"sana ne oğlum?" diye çıkıştı changbin. sonra da mümkünmüş gibi seungmin'in dibine girdi biraz daha. seungmin gibi temas sevmeyen birinin buna izin veriyor olmasına da hayret ediyordum ayrıca.
"chan ve felix de sevgili ama sizin gibi görgüsüz değiller anasını." bu sefer söylenen minho'ydu. O da hemen changbin'in yanında oturarak ikiliye en çok maruz kalanlardandı.
"onlar yıllanmış çift." diyerek saçma bir savunma yaptı changbin. Ne alakası olduğunu ise hiçbirimiz çözemedik.
"yemeğin soğuyor." seungmin bizi sevgilisinin saçma savunmalarından kurtarmak için olaya el atıp ilgisini başka yere döndürdü. ya da sadece ilginin üzerlerinden çekilmesini istiyordu. ama sonuç olarak artık kimse onlara sataşmadan yemeğine dönmüştü.
yemeğimizi bitirdikten sonra oyalanabileceğimiz kadar oyalandık masa başında. minho'yla en uzak köşelere oturmamızın denk gelişiyle daha rahat yemek yemiştim üstelik ve keyfim yerindeydi. karşımda ya da yakınımda olunca geriliyordum. midem saçma kasılmalarına uğradığı için yemekleri kabul edesi gelmiyordu sanırım. çok şımarık bir organdı bu mide. her neyse.
"hyunjin'in doğum günü gelmiş lan."
jeongin telefonuna bakarak söylediği için büyük ihtimal tarihi görmüştü. ilgi de bu şekilde üzerimde toplanmıştı. gözlerim istemsizce minho'ya kaymıştı ve göz göze gelmiştik. az kalsın aptal gibi bakışlarımı kaçıracaktım. imdadıma konuşan felix girmişti de ona bakarak aptalca davranışıma bir kılıf bulabilmiştim. durduk yere bakış kaçırmaktan iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boy in luv [hyunho]
Fanfictionseul sanat lisesi dans bölümünün iki gözdesi vardı: lee minho ve hwang hyunjin. [25 haziran 2022 - 14 ekim 2022]