06.08.22
Beşinci Bölüm
HER GALİBİYET BİR MAĞLUBİYETBölüm Şarkısı (şiiri)
Sezen Aksu - Vurula VurulaAşk ile ölümüm doğumum
Savunmam, sığınmam
Vurula vurula yürür, dururum
SezenYer gök inliyordu. Bedenimi ele geçiren panik ruhumda açığa çıkan sızıya karışıyordu. Yer gök inliyordu. Bir mezarlık iki ölüme şahit oluyordu.
Zaman akıp geçmezken, sanki kış çoktan gelmiş camı çerçeveyi sarmışken yer gök inliyordu. Çığlıklar, bağırışlar buhar ve gizem dolu fısıldamalarıma karışırken yer gök inliyordu. Yağmur fırtına koparırcasına yağıyordu içime. Yüzümü soğuk değil sıcak sular ıslatıyordu. Benim göz yaşlarım onun yarasına düşerken sihirli biri olmayı diledim. İki üç damla göz yaşım onun yaralarını sarsaydı keşke. Keşke elimden gelen daha çok şey olsaydı.
Acıyordum. Acı duygusu ile kavruluyordum. Koca şehrin içinde, mezarlığın tam ortasında, buradaki en büyük ağacın gölgesinde kıvranıyorduk ama yardımımıza gelen olmuyordu. Ölü ruhlar belki de şu an onun kapısını çalıyor ve onu almak istiyorlardı. Belki de ölüler benim sevgilimin ruhuna ulaşmaya çalışıyordu şu an. Pes etmiyordu. Dudakları acıyla kıvrıldıkça onlarla savaştığını anlıyordum. Acı çekiyordu ama en azından savaşıyordu gitmemek için. O yaşamalıydı. Ateş yaşamalıydı. O ölümü hak etmiyordu. Ölüm ona bir cezaydı ve Ateş bir cezaya mahkum edilmemeli, beni arkasında bırakmamalıydı. Ateş yaşasındı. Göğsümün orta yerine yaralar açıp beni sicim sicim kanatsa bile, arkasında bırakıp gitse bile yaşamalıydı. Benden bir kere gitmişti, ikincisine boyun eğemezdim. Gittiği yerde nefes alması lazımdı. Ben onun kötülüğünü istemezdim ki. Ateş'ti o. Benim sevgilimdi.
Aşk böyle bir şeydi zaten değil mi? Seni öldürse dahi ölsün istememekti. Sana alacak nefes bırakmasa dahi o nefes alsın istemekti. Bencillikti birileri için. Karşı taraf içinse insallıktı. Dokunmaktan, koklamaktan, sevmekten fazlasıydı. Temas değildi. Tenin tene uyumu değil yüreğin yüreği tamamlamasıydı. Ve acısı da fazlaydı.
Ben öksüz bir kızdım. Gidip sevgilim beni terk etti diye annemin göğsünde ağlayamaz, çekine çekine babamın omzuna yaslanıp onunla dertleşemezdim. Ben en deli sevdayı kendime biçmiştim. Yalnız başımı eğmemek için deli sevdamı içine gömmüş, başım dik karşısına geçmiştim. İçimde defalarca ne çok kaybetmiştim! Oysa her mağlubiyetim bir galibiyet ediyordu. Her galibiyetim de başka bir mağlubiyet. Onu kaybettikçe gururumu kazanıyordum. Kendime olan saygımı kazandıkça aşkından kaybediyordum. Eğer olsaydı benim de duracağım bir yer, sığınacağım bir liman, bir tane kırmızı çizgim, görünmez değil görünen yaralarım olsaydı ve ruhum değil bedenim acısaydı ben o sızıya da şükrederdim.
Daha kötüsüne katlanmak mecburiyetinde bırakılmış bir kişi başkasının kıyametini kabulleniyor olabilirdi. Başkasının en kötüsüne ben şükrediyordum. Başkaları bana imreniyordu. Ben bana imrenenlerden nefret ediyordum. Herkesten. Onlardan da, haliyle tüm insanlardan da, yaşlılar ve çocuklardan da, çiçeklerden ve romantik herhangi bir şeyden de tüm benliğimle nefret ediyordum. Ediyordum etmesine ama biri vardı ki bana hazanı yaz, kışı bahar ediyordu. O da kışı sevmiyor ama bana hayat sevgisini aşılıyordu. Saçlarımı o okşuyordu. Benim saçlarımı kimse okşamazdı. O okşamıştı. Şimdi sevmediği yağmurun altında, saçlarımı okşadığı elleri iki yanındayken yatması ne kötü bir kaderdi! Ne yalan, ne yanlış ne katlanılmaz bir acıydı. O güzel gözleri benimle oyalanırken git gide daha çok kapanıyordu. Dudaklarıyla birlikte tüm bedeni acıyla geriliyordu. Canı yanıyordu. Bariz belli olan bu kanı beni yaralıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN
Teen FictionHazan Kara. Lavanta kokulu Hazan Kara. Cehennemin içindeki en günahsız mahlukat. Bir kukla. Ufak bir çocuk, Hazan Kara. "Ben neşeyle gülen küçük bir çocuktum aslında ama beni öldürdüler.* Hayallerimi, umutlarımı, gülüşlerimi toprağın altına canlı...