25.08.22
Yedinci Bölüm;
ACININ YİRMİ ÜÇ ADIMIBölüm Şarkısı:
Sezen Aksu- Yalnızlık Senfonisi
Bazen bir telefon uyandırır en derin uykudan, bazanse masallardaki gibi bir öpücük. Sıcak ekmek kokusu, ailenin içeriden odana giren sesleri, adını bağırışlar, kahvaltı hazır geller, öğlen oldular doldurur odanı, kimi zamansa sessizlik... ama şöyle ki sessizlik seni uyandırmak için her zamankinden farklı bir yol seçer. Yalnızlığın, karanlığın ve sessizliğin içinden aşağı iter seni. Her yalnız sabah yere çakılmış hissi yaratır ruhunda. Öyle zaten, öyle yere çakıyor seni yalnız olan her sabah. Yalnız geçen her gece. Yalnız geçen her gün ve yalnız geçen her an yere çakılmış gibi oluyorsun. Veya benim bir gün yalnızlığımı gideremeyeceğimi bilmem böyle hissetmeme sebep oluyor.Bilmem, ben yıllardır annemin babamın salondan gelen sesleri ile uyanmadım. Televizyondan gelen sabah haberi seslerine uzun zamandır kapının aralığından sızan kahvaltı kokusu karışıp ayıltmadı beni. Babamın gazetesinin yıllardır o buruşuk kağıt sesini duymadım. Veya ben aylardır sevdiğim birinin yanında ufak bir öpücük, kendine hapseden, içine çeken bir koku ile karşılaşmadım. Yıllardır her sabahı tek karşıladım. Hastayken yalnızdım. Kalkıp kendi çorbamı kendim yaptım. Ev davetlerine gittim ama kimse gelip de bana bakmadı. Muhtaç değilim, o ayrı ama her insan gibi ben de bir "İyi misin?" Sorusunu içtenlikle duymak ve aynı şekilde cevaplamak isterdim. Olamadı. Oldurmadılar. Ben de daha fazlası için çabalamak yerine bari çektiklerimin mükafatı olsun diye çabaladım. En azından elle tutulur şeylere sahiptim şu an. En azından bir benliğim vardı.
Sağ elim karnımın üzerinde dururken derince nefeslendim. Kendi evimde değildim ve burası beni boğuyordu. Evin her yeri olduğu gibi burası da beyaz ve ahşaptandı. İç boğacak kadar çirkin bir odaydı. Geniş ve fazla aydınlıktı. Ve bu benim için işkenceden başka şey değildi.
Kapım tıklatıldığında onay verir vermez eşiğinde Ege belirdi.
"Günaydın," dedi gülümseyerek. Başımı önüme doğru eğdim. "Kahvaltı hazır. Babam ve sen kaldınız sadece. Gel hadi."
"Geliyorum, git sen." Kapıyı kapatıp gittiğinde ayağa kalktım ve üstüme baktım. Bugün dün olandan daha farklı şeyler istemiştim. Bacaklarımı bol olsa da saran koyu krem bir kumaş pantolon giymiştim. Üstüne derin göğüs dekolteli, pantalonum ile aynı renk bir bralet giyip açık olan köprücük kemiklerimi birkaç kolye ile doldurmuş, yüzükler takmıştım. Saçlarımı at kuyruğu toplamış, omuzlarıma kırık beyaz blazer bir ceket koymuştum. Makyajım taze ve hafifti. Ayakkabım ve çantam da keza öyleydi.
Uzun aynadan son kez kendime bakıp dudaklarımı birbirine sürttüm ve odadan çıktım. Alt kata inmek için adımımı atmıştım ki amcam çalışma odasından çıktı.
"Günaydın kızım." Dişlerimi sıkıp önüme döndüm lakin terbiyesizsin tavırlarını çekemeyeceğim için zoraki gülümseyip gözlerine döndüm. "Günaydın amca."
Yanıma gelip kolunu bana uzatınca elimi koluna doladım ve birlikte merdivenleri inmeye başladık. "Bugün ne yapacaksın?" Diye sorduğunda omuzlarımı hareket ettirdim. "Gül ile görüşmem gerekiyor, onun bir planı vardır illa ki. Belki sonra da okula gider notlarımı alırım."
Merdivenlerin bitmesine az kalmışken amcamın otoriter sesi yemek odasına kadar ulaşmıştı. "Gül denen sekreter ile fazla içli dışlısın Hazan. Onunla herhangi bir bağın olmamalı. O senin emir kulun yalnızca, biliyorsun değil mi?"
Derin bir nefes alıp merdivenler bitince kolundan çıktım. Gül'den böyle basit biriymiş gibi bahsetmesi hoşuma gitmiyordu. O benim için gerçekten değerli biriydi. Amcama bunu yansıtmamam daha doğruydu ama demek ki bazı şeyleri anlıyordu. İşime gelmezdi. Lakin onu durduramazdım bu konuda. Çünkü amcam her daim kendi bildiklerine inanan bir adamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZAN
Teen FictionHazan Kara. Lavanta kokulu Hazan Kara. Cehennemin içindeki en günahsız mahlukat. Bir kukla. Ufak bir çocuk, Hazan Kara. "Ben neşeyle gülen küçük bir çocuktum aslında ama beni öldürdüler.* Hayallerimi, umutlarımı, gülüşlerimi toprağın altına canlı...