Bütün günü beraber film izleyerek, sohbet ederek ve içerek geçirdik. Sanki 30 senedir ben yaşamıyormuşum gibi geldi, sadece hayattaydım, onun yanında yaşıyordum sadece. Bunca senedir sevmemiştim böyle hiç kimseyi. Bana tekrar on sekizmişim gibi hissettiriyor, aynı zamanda da onunla yaşlanmayı istetiyordu. Her şeyi, her yeri çok güzeldi..
Altın sarısı saçları, yeşil, içinde sayısız orman bulunduran gözleri, aydan beyaz teni.. Onu anlatmak isteseydim eğer, ağzımı açtıktan sonra bir daha kapatamazdım sanırım. Her zerresi o kadar özel ki -ve sadece bana özel- anlatamam, anlatmaya başlasam bir şekilde, susamam.
Onunla beraberken zaman kavramım olmadığı için, havanın karardığını anca lambayı açmak zorunda kaldığımızda fark etmiştim. Maalesef havanın kararması demek, benim eve gitmek zorunda olmam demekti.
Sasha**
Büge çıktıktan sonra bilgisayarımın başına geçtim, uzun süredir ortalıkta bir gariplik vardı. Özellikle Barışın ona olanları anlattıktan sonra arayıp sormaması, eve gelmemesi, beni merak etmemesi hiç normal bir şey değildi.
Zaten Fırat'la beraber olduktan sonra hareketleri değişmeye başlamıştı, bu kadar büyük bir şeyi benden saklaması çok absürttü. Sonuçta biz aylardır bir savaştaydık, ve o baş düşmanımızın safındaydı artık.
Bir saniye.
Baş düşmanımızın safında!
Tabii ya, Fırat'la beraber bir şeyler karıştırıyordu!
Bombalı eylemden beri, ona hiç güvenmiyordum ve o da bana güvenmiyordur umarım, çünkü eğer Fırat'a olan hisleri, benim Büge'ye olan hislerimin ufak bir parçası kadarsa bile; bana gözünü kırpmadan Fırat için ihanet ederdi, ve ben de ona.
Bu içine düştüğüm şüpheye eğer üç ay önce düşseydim, bin parçaya ayrıldı kalbim -hoş, varsa, gerçi var, içine bügeyi koydum- ama şimdi pek umursadığım söylenemezdi. Önemli olan tek şey bu işin ucunun bize dokunup dokunmayacağıydı.
Kafamda bin bir senaryoyla bilgisayarımı açtım, Barışın telefonuna girdim. Sanırım içten içe bu günün eninde sonunda geleceğini biliyordum ki, telefonuna erişimimi bir yerde saklamıştım. Ama hep bana Büge için ihanet eder diye düşünmüştüm. Şimdi biri birine Büge için ihanet edecekse, o kişi bendim.
Biraz karıştırdım, pek bir şey bulamadım. Savcının telefonuna buradan giremezdim çünkü o bir savcı, doğal olarak. Tahir suçunu üstüne aldıktan sonra göreve yeniden getirilmişti. O yüzden Barışın telefonundan bir şey çıkmazsa, ciddi şekilde endişelenmeye başlayabilirdim, çünkü olay çok büyümüş demekti. Biraz daha kurcalayınca silinmiş bir mesaj dizitine ulaştım. Yarım saat kadar uğraştıktan sonra, yarısını kurtarabilmiştim;
-Bugün çok ilerleme kaydedildi, bitmek üzere. Elimizi çabuk tutmalıyız.
+Ne yapacağız, sona çok yaklaştık. Eninde sonunda anlayacaklar.
-Suçlarını ona yıkmak zorundayız, üzgünüm başka yolu yok.
+Fırat, yapamam, o benim canım kanım, başka bir yolu olmalı!
-Sevgilim, zaten çoğu pis işini Sasha yapmadı mı? Biliyorum onu çok seviyorsun, bende böyle olsun istemezdim ama şuan en büyük şüpheli sensin. Bir aya kalmaz apar topar alırlar seni tank tüfekle, kurtulmanın tek yolu o, beraber olmamızın tek yolu o.
Ha siktir oradan..
Demek keyfi olarak işlediği cinayet suç ne varsa bana yıkacaktı şerefsiz. Ne kadar salağım oysa çoktan anlamam gerekirdi, geç bile kaldım. Zaten polis soruşturmayı ilerletmişti olduğunca Cemre sayesinde, şimdi de Fırat Barış'ın yolunu temizleyip, bana yöneltecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zemheri ~sasbüg
FanfictionKartel üyesi kocasının, ikiz kardeşi aynı zamanda çocuğunun babası tarafından öldürülmesiyle hayatı alt üst olan Büge, bu olayların içinde hiç yaklaşmaması gereken birinde teselli bulmaktadır...