🍁5.Bölüm🍁

181 27 120
                                    

@pile16 @dystinabell @reem133x @M_merve14 @HilalYucel7 @snglss3 @TeffyLeal @KrishnaMukherjeeSurb @ece373738 @Adosben @Daryoosh  ❤❤  

Elindeki sepet onlar sohbet ederken usulca topladıkları karadutlarla dolup taşmıştı. Serdar'ın elindeki sepette aynı şekilde dolduğuna göre artık ağaçtan inebilirlerdi.

"Canım sepetler doldu ya artık inebiliriz bence"

Serdar şaşkınlıkla ama bir o kadar gülümseyerek parlayan mavilerini hemen yanındaki genç kıza çevirmişti.

"Sen ne dedin az önce bakayım?"

"Sepetler doldu inelim dedim Serdar, ne oldu ki?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Yok cümlenin başında bir şey dedin sen bana, güzel bir şey hani" diye tarif etti az öncekinin aynı ve devamı olan bir heyacanla.

"Niye diğerleri çirkin miydi?" diye sordu anlaşamamış gibi davranarak, halbuki genç adamın cümlenin başındaki 'canım' kelimesinden bahsettiği gözlerinin parlamasından belliydi. Ya bu adam çocuk değildi ki otuz bir yaşındaydı, otuz bir... Belki bu yaşına kadar kaç defa duymuştur ki kadınlardan? Yani bu heyecanı gözlerinde bile hissedebilmek hem çok güzel hem de şaşırtıcıydı.

"Zehra'm ya"

"Tamam bir şey demedim" dedi ve gözlerini genç adamın mavilerine sabitleyip gülümseyerek mırıldandı.

"Canım... Hem canım değil misin sen benim? Sevdiğim adamsın sonuçta niye şaşırdın bu kadar Serdar?" diye mırıldandı gülerek.

"Öyleymişim demek ki çok geç fark ettim baksana"

"Ama fark ettin hem şimdi bile yaşadığımız şey bu kadar tehlikeli gibi hissettirirken erken olsa ne olurdu kim bilir dimi ama?" diye açıklamıştı Zehra tebessümle.

"Öyle de ne bileyim, hala rüya gibi senin burada yanımda oluşun... Gün doğuyor ve aşık olduğum kadın yanımda... Yanıbaşımda"

Zehra uzanıp genç adamın yanağına bir öpücük bıraktı. "Hadi aşağıya inelim Serdar"

"Sen beni hep öp ben uzaya merdiven bile dayarım"

"Yok canım şimdilik aşağıya insek yeter"

Birkaç dakikanın sonunda önce Serdar ağaçtan inmiş ardından da Zehra'nın dikkatli bir şekilde inmesini sağlamıştı.

"Bunları nereye bırakıyoruz?"

"Aşağı imalathaneye götürelim de ablalar gelince hallederler"

"Tamam ver bakalım bana ben götüreyim, bırakayım" deyip Zehra'nın önünde duran sepete uzanmış ve birkaç dakikalığına Zehra'nın yanından ayrılmıştı.

"Bende şu karadut lekelerinden temizleneyim bari" derken az ilerdeki çeşmenin yanına doğru ilerledi onu izleyen bakışlardan habersizce. Çeşmeyi annesinin ruhu için yapmıştırdı buraya, gelip geçen, sıcakta bunalanlar içip ferahlasın annesine dua göndersin diye... Ellerini güzelce yıkadıktan sonra avuçlarına doldurduğu suyu yüzüne çarpmıştı, ardından da boynuna dokundurmuştu ıslak avuçlarını.

"Al bakalım" diye mırıldanırken elinde tuttuğu mendili uzatmıştı genç kıza.

"Sağ ol" deyip kendisine uzatılan mendili almış ve yüzünü kurulamıştı. "Biliyor musun bu mendili benim sana vermem gerekiyordu, rolleri değiştik... Çeşme başında" diye mırıldandı Zehra gülerek.

"Eski zaman aşıkları gibi"

"Evet, hani onlar da çeşme başında karşılaştıklarında ya da gizlice buluşmak için işledikleri mendilleri sevdikleri adamlara verirlerdi ya"

"Ben de sevdiğim kıza verdim, roller değişmiş olabilir ama olsun önemli olan anlamı değil mi zaten?"

"Doğru, önemli olan anlamı"

"Eee bu gün ne yapıyorsun bakalım?"

"Öğleden sonra fotoğraf çekimi var, öncesinde Eylül gelecek bir haftadır yoktu burada"

"Sen mi alacaksın onu havalimanından?"

"Yok Emel Teyze almaya gidecekti, biz önce okulda sonra da topluca Antik kentte buluşacağız"

"Ne güzel, çekim orada yani"

"Aynen öyle, sen ne yapacaksın peki bu gün bütün gün şirkette mi olacaksın?"

"Bugün toplantım yoktu ben de belki birlikte kahvaltı ederiz diye düşünmüştüm ama"

"Birlikte görünmek ne kadar doğru olur ki?"

"Gözlerden uzakta, bir kahvaltıcı açılmış... Hem tanıdık da olmaz demiştim ama"

"Bak o zaman olur, seninle kahvaltı edebilirim yani"

"O zaman yola çıkalım, güzel bir kahvaltı yapalım baş başa, gözlerden uzakta" dedi uzanıp elini tutarken sözlerine devam etmişti.

"Sonra da seni okula bırakırım"

"Tamam ama önce Çakıl'ı ahıra alalım, güneş çıkmaya başladı sıcakta bunalmasın"

"Sen geç arabaya ben Çakıl'ı ahıra götürüp geliyorum" diye karşılık vermişti tebessümle. Ardından da Zehra arabaya Serdar da Çakıl'ı bağlamak için ahıra geçmişti Çakıl'la beraber. Serdar, Çakıl'ı ahıra bağlayıp yeterli miktarda su ve yem verdikten sonra ahırdan çıkmış, arabaya geçmişti.

"Evet artık gidebiliriz" derken emniyet kemerini takıp arabayı çalıştırdıktan sonra geri vitese takıp biraz geri yanaştı ardından da otomatik vitesin devreye girmesiyle çiftlikten çıkış yapmışlardı.

"Gidin bakalım gidin... Oğlum ürkek ceylanı avlamış bile" diye söylenirken araba tozu dumana katarak ilerlediği yolda bir süre sonra gözden kaybolurken o da kirli planını devreye sokmak için ahıra doğru yola koyulmuştu bile.

Yaklaşık iki saate yakın bir yolculuğu Serdar'ın hızlı kullanması ve yolun boş olmasıyla bir saat civarında tamamlamışlardı. Arabayı sağ yaklaştırıp az ilerdeki duvarın önünde park etmişti Serdar. Zehra kemerini çözüp inerken yanına sadece telefonunu almıştı.

"Arkadaşlarla kahvaltıya geldik babcığım, görmeyince endişlenmeyin diye haber vereyim dedim" diye yazmış ve babasına göndermişti. Gerçi tüm aile halkı onun erkenden kalkıp evden kaybolmalarına alışmıştı ama olsun.

"Yeni mi açılmış ki burası? Geçen sene yoktu sanırım"

"Evet güzelim yeni açılacak otelin yerini belli etmek için açtığı kahvaltıcı diyebiliriz"

"Hmm bakalım kahvaltıları nasılmış?"

"İçerde mi oturalım dışarda mı?"

"Açıkhavada oturalım zaten bütün gün şirkette duvarlar arasındasın yani istersen havan değişir" diye mırıldandı Zehra gülümseyerek mekanı incelerken. Bahçesinde kocaman bir ıhlamur ağacı vardı. Kalın gövdeli büyük bir ağaçtı bu, acaba kaç senenin izlerini taşıyordu üzerinde. Yaşamın unutulmaz izleri ona da kazınmış mıydı köklerinden? Nelere şahit olmuştu acaba bunca zaman boyunca? Ama ikisininde emin olduğu bir şey vardı o da onlara şahit edeceğiydi.

KARADUT REÇELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin