"Benimle uyur musun," diye mırıldanmıştı odasına girdiklerinde.
Biraz önce kendisinin bile tahmin edemeyeceği kadar kaybetmişti kendini. Sonrasında onun omzundan, sırtında ve saçlarında gezinen ellerinden destek almış, krizine son verebilmişti.
Şimdi, güneşin ufukta yarattığı kızıllık daha da belirginleşmişken, Hyunjin, hiçbir şey hissedemiyordu. Hayır, aslında o kadar çok şey hissediyordu ki dönüp baskın gelmeye çalışan duygusunu belirleyemiyordu. Kollarına dolanmış ellerin farkına vardı yeni uyanmış gibi. Kızarmış gözlerini ona kaldırmamıştı aksine, kaçırıyor gibiydi.
Onun ne dediğini bildiğinden bile emin değildi siyah saçlı olanı. Hiçbir şey söylemedi. Hyunjin'in tişörtüne kısa bir bakış atıp salondan bu yana girdiği kolundan ayrıldı. Dolabına yönelmişti.
Bulduğunu vakit kaybetmeden çıkarmış tekrardan sarışın çocuğa dönmüştü. Bıraktığı gibi ayakta değildi. Elini uzatıp tişörtü eski yerine bıraktı.
Yüzünü görebilmek için yatağa yaklaşırken bir meltem esmiş, ikisini de baştan aşağı titretmişti. Jeongin odaya dolan ıslak toprak kokusunu da onun göz pınarlarından artık yavaşça süzülen yaşların kokusunu da algılayabiliyordu.
Ayak ucundaki örtüyü kaldırıp üzerine örtmeye hazırlandı tilki çocuk. Sonra onun cenin pozisyonundaki korunmasız bedenine baktı. Bugün daha fazla düşünmek istemiyordu; usulca yatağa girip arkasından Hyunjin'e sarıldı.
Onun parmak uçlarıyla eline dokunduğunu ve vücudunu gevşettiğini hissettiği anda uyuduğunu anlamıştı. Kendisi de gözlerini kapatırken örtüyü üzerlerine almayı ihmal etmemişti.
***
Changbin, elindeki set-up'ı yüzünden cebinde titreyen cihaza ulaşamayan arkadaşına döndü. Ona yarı acıyarak yarı alayla bakmış ardından çantasını almıştı.
Stajyerlik başvurusu için gitmek üzere oldukları stüdyo yolunda donakalmıştı şimdi Chan. Aramanın kimden geldiğini veya ne hakkında olduğunu bilmeyen diğeri kaşlarını çatıp onun gibi kaldırımın ortasında dikilmeye başladı. Kumral saçlı oğlan, telefonunu bir şey söylemeden kulağından çektiğinde ancak diğerinin sorularına yanıt vermişti.
"Hyunjin'in annesi... Hayatını kaybetmiş."
Az önce park yerine bıraktıkları arabaya koşarak varmışlardı. Changbin ilk defa, Chan'ı böyle telaşlı görmüştü zira set-up'ını bagaja yerleştirmek için her zamanki uğraşına girmemiş; arka koltuğa bırakmakla yetinmişti. Araba çalışıp hızlıca şeride girdiğinde Changbin, şokun etkisinden kurtulup tuşladığı numarayı aramaya başladı.
***
Jeongin, zilin ısrarla çalınmasıyla gözlerini araladı. Sarışın saç telleri yüzünün hemen önünde duruyordu. Elleri hâlâ onun bedenine sarılmış, göğsünün soluk alışverişleriyle beraber inip kalkıyordu. Parmaklarını yavaşça onunkilerden ayırıp yataktan doğruldu. Odaya güneş ışığı dolmuştu, saat kaç olmuştu ki?
"Jeongin," diye donakaldı Chan. Şaşkınlığını gizlemeden konuştu. "Senin ne ara haberin oldu?"
"Siz nereden?.."
"Durun bir saniye," dedi Changbin kapıda dikilmeye dayanamayarak. Az önce hayatındaki en hızlı sürüşlerden birini yaşamıştı ve düz bir sandalyeye oturması gerekiyordu. Ayrıca Hyunjin'in durumunu çok merak ediyordu. "Önce bir içeri geçsek? Hyunjin nerede?"
"Odasında uyuyor," dedi çocuk fısıldar gibi. İkisinin de salona geçmesini bekledi. Kafasını kaldırmadan konuşmaya devam etti. "Ben, hastanede onlarlaydım, birden oldu. Ne yapmam gerektiğini bilemedim... Haber vermediğim için üzgünüm..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memory of your scent - hyunin ✓
Fanfic"aldığın yaralara rağmen nasıl hâlâ başkalarına merhem olmayı başarabiliyorsun?" tw!! yeme bozukluğu içerir [straykids] [29.07.22 - 30.08.22]