"Rahatsın değil mi?"
"Evet, teşekkür ederim."
"İstersen ayağını uzatabilirsin."
"Hayır," diyerek sözünü böldü. "Gerek yok Hyunjin, böyle iyiyim."
Saat 11'i vurmuşken şimdi, banka oturmuş iki çocuk sessizliği dinliyordu. Aslında dinledikleri beyinlerinde dönüp dolaşan düşünceleriydi fakat ikisi de onları dile getirmemekte zorlanıyor gibi görünüyordu.
Niyahetinde Jeongin, aklının en ucuna atmaya çalışıp durduğu sorulardan birinin dudaklarından dökülmesine engel olamamıştı.
"Hyunjin," dedi alçılı ayağına bakarken. "Kaza anını anlatır mısın?.."
Bunu soracağını biliyordum, seni iyi tanıyorum Yang Jeongin fakat sen...
Senin beni unutmuş olmanı beynim reddedip duruyor. Şimdi, şu anda sana sarılmak varken o iğrenç anı yeniden mi anımsamak zorundayım?Sen yanı başımdayken senin özlemini çekmeme sebep olan o mide bulandırıcı anı...
Kafasındaki sesleri susturup çocuğa yandan bir bakış attığında konuştu.
"Kimse anlatmadı mı sana?"
"Hayır, yani evet anlattılar ama ben senden dinlemek istedim."
"Kahve içmeye gidiyorduk," diye konuştu. Eliyle önemsizmişçesine bir hareket yapmıştı. Bu sırada Jeongin onun direkt olarak yüzüne bakıyor, tepkilerini kaçırmak istemiyor gibiydi. "Gerisini zaten biliyorsundur, bunu anlatmasam daha iyi..."
Siyah saçlı çocuk, net bir ifade yakalayamadığı yüzünden bakışlarını kaçırıverdi. O, sinirli miydi? Hayır, endişeliydi. Üzgündü belki de. Ya da sadece düşünceliydi. Jeongin, onu çözememişti.
"Tuhaf bir soru gibi gelebilir ama," bekledi. Sonra anlayış göstermesini umarak devam etti. "Seninle olan arkadaşlığımızı anlatabilir misin?"
Hyunjin yeniden duraksamıştı. Bunu merak ediyor olması doğaldı fakat ne anlatması gerektiğini bilmiyordu.
Belki yardımcı olur diye, bu saatte parkta oturuyoruz. Senin hâlâ ağrıların varken üstelik. Mekan demişti doktor, neden işe yaramıyor?
"Felix ve Chan'a da aynı soruyu sordun mu?"
"Ne- um, hayır. Yani... Galiba seninle onlara göre daha yakındım."
"Sana bunu düşündüren ne?"
"Ben... Üzgünüm, öyle sanmışt-"
"Öyle zaten, Jeongin."
Sorduklarından dolayı büyüyen pişmanlık hissi yüreğini kaplamaya başlayan Jeongin bunu beklememediğini belli edercesine ağzını aralayarak önüne dönmüştü. Hisleri onu yanıltmadığı için sevinmişti, pot kırmak hep yaptığı şeydi ancak bu sefer öyle olmamıştı.
Bulutların arasından göz kırpan ay, yine üzerlerine düştüğünde Hyunjin gülümsedi. "Üzerindekiler bayağı ince ve bol görünüyor," dedi. Konuşmasındaki o ufak alay kolayca sezilebiliyordu. "Sen üşütmeden geri dönsek iyi olur sanki?"
"Hmm, olur. Yeterince hava aldım."
Hyunjin, kolunun altına girerken elini sıkıca tutmuş, birbirine değen kafalarıyla beraber saçları ile saçlarının karışmasını sağlamıştı.
Deri, birazcık da çikolatalı kurabiye... Bu koku neden, neden bu kadar tanıdık?
Sızlayan başı ve yanındakinin uyarısıyla gözlerini kırpıştırdı. Önünde, park çıkışındaki küçük merdivende, boşluğa basmak üzereydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
memory of your scent - hyunin ✓
Fiksi Penggemar"aldığın yaralara rağmen nasıl hâlâ başkalarına merhem olmayı başarabiliyorsun?" tw!! yeme bozukluğu içerir [straykids] [29.07.22 - 30.08.22]