65~

92 2 0
                                    

...

"Hm cidden de harika görünüyor." Yeşilliğe geniş ekoseli örtürü serip sepeti ve soğutucu kutuyu koyarken bir an oturup soluklanıyorum.

Biniş sahası olan bir bahçenin daha izbe bir köşesini bulduk.

Kanuni Sultan Süleyman da memnun bir şekilde etrafı turluyor.

"Şimdi ne yapmak istersiniz?" deyip gülümsüyorum. Süleyman Han biraz durgunlaşıp mırıldanıyor;

"Aklıma eskiler geldi de..."

"Anlatmak ister misiniz?"

Yanıma gelip sakince oturduğunda eline serin bir içecek şişesi veriyorum. Şişeyi tutarken bakışları ötelerde devam ediyor;

"İlk zamanlarda sulh vakitleri böyle gezerdik."

"Kim kim?"

"...bir dostla. Arada Hürrem de bizimle gelirdi. Gerçi onunla halen gezeriz. Açıkçası bana iyi geliyor."

"Hm...bir dost...demek." diye mırıldanıyorum.

Gözlerinin derinliklerindeki gerçekleşmeyen birtakım hayallerin boşluğunu görmek benim için pek te zor değil.

...bu 'bir dost'u tanıyorum.

...Pargalı İbrahim Paşa. Haysiyetsiz it.

"Umarım bugün de size biraz iyi gelebilir tüm bu keşmekeşin içinde. Burada dinlenmek ister misiniz, biniş yapacak mısınız?"

"Gidip bir at bakacağım." Elinde içeceği ile doğruluyor Süleyman Han, sonra bana bakıyor;

"Sana da getireyim mi?"

"Ehm...ben at binmeyi bilmiyorum." derken gülüyorum.

"Dikkatli olunuz lütfen, burada sizi bekleyeceğim."

"Gelirim hemen." Elini öylesine havada sallayıp yavaş adımlarla gözden kaybolduğunda bir an içimdeki tuhaf huzursuzlukla irkiliyorum.

...gepgeniş bir hayatı olan bir adama en son evrede dahil olmaya çalışıyorum. Hayatında bir yerim olabileceğinden bazen emin olamıyorum ve bu kusma isteği getiriyor bana.

Yapabilmeliyim...

Garip bir yabancılık hissiyle kıvranıyorum resmen. Süleyman Han'ın tüm çevresi...kendisi değil...çevresi... bana tüm olaylara uzak, yabancı, aptal bir keferenin tekiymişim gibi hissettiriyor ve bu histen nefret ediyorum.

...yabancı aptal bir kefere değilim. Olmayacağım. Olmak istemiyorum.

Bir süre sonra ağaçların arasından kar gibi bembeyeaz bir atla çıkıp gelen Sultan Süleyman tam bir masal gibi görünüyor. Eyerini tuttuğu at tüm asalet ve cüssesine karşın itaatkar duruyor. Ayağa kalkıp yakınına geliyorum.

"Nasıl dersin?" deyip gülümsüyor Süleyman Han.

Tebessümü çok tatlı~!

"Aaa~ Efendimiz bu harika cidden~ Zevklisiniz vesselam."

Sultan Süleyman bu dediğime gülerken atın yelesini hafifçe seviyor.

...kıskandım, hıh.

"Sanırım bu kimselerin en iyi atıymış. Bana pek boyun eğmeyen bir tip olduğunu söylediler ama sanırım onunla iyi anlaştık...değil mi Anka?"

Osmanlı'dan Gelen 'Muhteşem' MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin