72~

86 2 0
                                    

...

Sakin bir gün daha...

Kahvaltıdan sonra işlerimin başındayım. Seyahati ayarlamam bir iki günümü alacak gibi bu yüzden şimdilik boşuz sanırım.

Evi toparlarken bakışlarım Süleyman Han'dan ayrılmıyor. Yere dizdiği geniş minderlere oturmuş halde elindeki deftere bir şeyler yazıyor.

Acaba ne ki?

Hm...

Evet şimdi dee...bakalım...ütü zamanı.

Masayı, ütüyü ve çamaşır sepetini oturma bölümü civarına getirirken Süleyman Han'la aynı yerde bulunma isteğiyle doluyum. Tüm kıyafetlerini güzelce ütüleyeceğim.

Suyu ısınmış ütüden buhar çıkarttığımda Sultan Süleyman başını kaldırıp bir an bana bakıyor.

"Hm? Bir emriniz var mıdır?"

Başını iki yana sallayıp önüne geri bakıyor. Bir an işi bırakıp ona bir bardak şerbet ve kurabiye tabağı sunumu yapıyorum.

"İsterseniz buyrunuz lütfen."

"Teşekkürler." Şerbet bardağını sol elinde tutarken bu sefer kaldırmıyor başını defterinden. Satır dizilimine bakarsam yeni gazeller gibi.

...oof şu Paleografya dersinden geçeydim...

Neyse bakalım.

İşimin başına geri dönüyorum ve dikkatle ütülediğim her parçayı yanımdaki askılığa yerleştiriyorum. Evde sessiz ama uysal bir hava var.

Dün geceki konuşmadan sonra ne düşünüyor acaba?

Birden telefonum çalıyor.

-Buyrun İhsan Bey?

+Selamun aleyküm bacım.

-A...aleyküm selam.

+Şey, Viyana hakkında daha detaylı bir bilgi edindim de onun için aradım.

Telefonu hoparlöre alıyorum;

-Evet dinliyoruz?

Kanuni Sultan Süleyman da dikkatini veriyor.

+Bilgiyi nasıl edindiğimi sormayın ama yoğun psişik aktivitenin sebebini buldum.

+Tam tarihini bilmiyorum. Önümüzdeki bir hafta içerisinde şehrin dışındaki eski bir konakta düzenlenecek toplantıyla alakalıymış.

-Katılımcılar hakkında bilginiz var mıdır peki?

+Aktiviteyi düşünürsek pek te rahmani katılımcılar olmayacağından emin olabilirsiniz.

+Adresi buldum, size atabilirim... Ama...başaıkabilir misiniz?

-Sanırım.

-Çok teşekkürler İhsan Bey, büyük yararınız dokundu cidden.

+Hünkarımızı memleketinden daha fazla ayrı bırakmayalım. Hiç mühim değil.

-İyi günler.

+İyi günler.

Ve görüşme kapandı. Kanuni Sultan Süleyman minderlere yaslanıp düşünmeye başlıyor ve eliyle kısa sakallarını yokluyor.

"En kısa zamanda gitmeliyiz."

"Ondan şüpheniz olmasın."

"Eğer şansımız yaver giderse bahsi geçen konağa toplantıdan önce varıp konağın haritasını çıkartmak için zaman bulabiliriz."

"Waow, açıkçası etkilendim." deyip hafifçe gülüyorum.

Bakışlarımızla kararlaşmamızın ardından geri işlerimize bakmamız çok sürmüyor.

Açıkçası şu toplantı meselesi beni biraz ürkütmüyor değil ama Sultan Süleyman Han'la olacağım bilinci rahatlatıcı.

Hm, ütülerin bitmesine de çok kalmadı. Çamaşırlardan tatlı bir koku geliyor, doğru deterjan diye ben buna derim. Şunu da asayım hemen...

Süleyman Han bir an kalemini bırakıp kurabiyelerden yiyor. Asaletle süslü durgunluğu onu hem kudretli hem de sevimli gösteriyor bana.

Bu arada ütü işinde son olarak küçük çamaşırlar kaldı. Sonra ara öğün hazırlayabilirim.

...

Ben küçük sofrayı tamamlamışken bu sefer de kitaba kendisini vermiş Süleyman Han'ı artık çağırabileceğimi düşünüyorum.

Mutfak kısmından çıkıp oturduğu berjere vardığımda yere, ayaklarının dibine oturuyorum. Sultan Süleyman bakışlarını kitaptan bana çeviriyor.

"Hm?"

"Bir şeyler hazırladım da...belki yemek istersiniz diye. Küçük bir pasta da yaptım." deyip gülümsüyorum.

Başımı belli belirsiz okşayıp besmele çekerek doğruluyor.

"İyi fikir." Ağır adımlarla üst kata muhtemelen banyoya çıkıyor, ben de kalkıp masanın başına geçiyorum.

Kısa süre sonra masada buluşuyoruz. Tavuklu salata, yoğurlu sos ve cheesecake yaptımm~ Fazla ağır olmasını istemedim.

"Nelerle uğraşıyorsunuz sorabilir miyim?" diyorum şerbet doldururken.

Sultan Süleyman çatalı eline oturtup salataya bakınırken yanıtlıyor;

"Bir iki şey karaladım işte...sonra da kitabı okumaya devam ettim."

"Kitapta neredesiniz?"

"Devlet-i Aliyye'nin kefereler karşısında atıl kalmaya başladığı dönemdeyim."

"Sizce Devlet-i Aliyye neden yıkıldı peki?" Sultan Süleyman çatalında bir lokmayı tutarken bana bakıyor.

"Resul-u Ekrem'in buyurduğu gibi devletlerin ömürleri vardır. Gaflet, ihanet, hakikatten uzaklaşmak gibi şeyler de bu ömrü bitirir."

"Peki okuduklarınız ve düşündükleriniz kapsamında Osmanlı için daha 'özel' bir yıkılma sebebi aklınıza geliyor mu?"

Süleyman Han yine belirsiz bir noktayı süzerken çenesini eliyle destekliyor. Sonra bir iç çekip gözlerini kapatıyor.

"...senden ayrı kaldığım o bir haftada bu konuda beni suçladıklarını öğrendim. Mustafa'yı bırakmamışım vesair..."

"Evladınız Selim Han'ın pek te iyi olmadığını düşünüyorlar."

Sultan Süleyman bir an duruşunu düzeltiyor, sonra da saçlarını karıştırıyor.

"Bilemiyorum hatun... Selim biraz...ismiyle müsemma. Pederime de hiç çekmemiş. Annesine benziyor hafif. Öyle bir işe uygun olduğundan ben dahi şüpheliyim."

"Açıkçası içtiğini dahi duydum." diyorum.

"Tch, doğruymuş demek. Benim de kulağıma geliyordu da dedikodu diye pek kaale almıyordum. Dönünce konuşacağım onunla bu konuyu."

"Peki...diğer şehzadeler?"

"Cihangir hem ağır hasta hem de ağabeyi Mustafa'ya pek hayran. Çok da sevimli bir çocuk." deyip gülümsüyor Kanuni Sultan Süleyman;

"Tutturdu geçenlerde 'Hünkar babacığım ben de sefere gelmek istiyorum.' diye, sanırım kıramayacağım onu."

"Çok iyi bir baba olduğunuza inanıyorum şahsen."

"Hm... Bayezid... Sahi Bayezid'e ne oldu ki taht Selim'e kaldı? Açıkçası Bayezid kazanır diye düşünüyorum."

"...öğrenmek ister misiniz?"

Kanuni Sultan Süleyman'ın yüzü birden düşüyor.

"...sakın bana onu da idam ettirdiğimi söyleme."





Osmanlı'dan Gelen 'Muhteşem' MisafirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin