-10-

218 19 7
                                    

"Se-Selena?" şasırmışlık tüm vücudumu sararken, aynı zamanda heyecandan titriyordum. Kusursuz güzelliği ile karşımda duruyor olması bile benim için bir mucize iken, şuan yanıma doğru geliyordu. Kollarımı ona sarılmak için açtım ve bana yaklaşıp sokulmasını bekledim ama yanağımdaki ani acı ile başım yana düştü.

Gözlerim dehşet ile açılmıştı. Kafamı yavaşça kaldırıp, ona baktım. Gözleri dolu doluydu, "Bu-bunu nasıl yaparsın? Beni nasıl bu kadar çabuk unutursun? Na-nasıl?" hıçkırdıktan sonra ona yaklaşmayı denedim fakat elini kaldırıp beni durdurdu. Gözlerim yanıyor, kalbim ağrıyordu. Kendimi seksen yaşında biri kadar yorgun hissediyordum. Kalbim sanki her an durabilecekmiş gibiydi. Atmıyordu sanki.

"Beni dinle, lütfen sev-" ani bağırışıyla geriledim. "Defol evimden! Hemen şimdi eşyalarını al ve git buradan!" yanağımda süzülen gözyaşını elimin tersi ile sildikten sonra merdivenlerden çıkmaya başladım. "Eşyaların kapının önünde." keskin ve sert sesini duyduğumda, o an orada ölmek istedim. Geri döndüm, çantamı alıp, kapıyı çarptığım gibi arabaya koştum. Çantadan evimizin anahtarını çıkartıp, oraya sürmeye başladım.

8 gün sonra..

Yere düşmemle uyandım. Başımı ovalarken, burnuma gelen, ter, alkol, ekşi koku midemin kalkmasına yardımcı oldu. Kendi kokumda boğulmadan duş almam gerek. Yağlı ve kokan saçlarımı karıştırdıktan sonra etraftaki içki şişelerini masa da topladım. Bu kadar dağıldığıma inanamıyorum.

Kapının sesiyle ayağa kalkmak için yeltendim fakat tekrar yere düşünce, biraz beklemeye karar verdim. Ne de olsa, zoru olmayan birisiyse çalar çalar giderdi.

x

Havluyu belime bağladıktan sonra mutfağa indim ve buzdolabından viski çıkardım. Bardağa koyup, kafama diktim. Bir bardak daha doldurdum. Salona gidip, sızdığım koltuğa yayıldım. Sakallarım boynuma ve göğsüme batıyordu.

Boynumu kaşıdım, ardından kumandayı alıp bir kanal seçtim. Kanalı beğenmediğim için bir sürü kanal gezdim ama sanki bu yaşlıların saatiymiş gibi, kanallarda pembe diziler vardı. Televizyonu kapatıp, koltuğun altındaki laptoba uzanmaya çalıştım. Biraz daha eğildim. Yere düşmem ve bardağın kırılmasıyla bağırdım, "Lanet olsun!" gözlerim dolunca, arkamdaki koltuğa yumruğumu geçirdim.

"Neden her şey bok gibi olmak zorunda?" kendi kendime konuşmaya devam ederken, kapı çalmaya başladı. Zor da olsa, kalkıp kapıya ilerlemeye başladım. Kapının dibindeki aynaya baktığımda, şişmiş kırmızı dudaklar ve gözler beklemiyordum. Saçımı karıştırıp, kapıyı açtım.

"Harry? Dostum, nerelerdeydin? Günlerdir seni arıyoruz, Paul'a sormasam burayı bilmiyordum, lanet olsun sana ne oldu böyle!?" Zayn'in sorusu beni bir ağlama krizine daha sürüklemeye yetmişti. Çünkü her şey aklıma gelmişti. Dizlerimin üstüne düştüm ve ağlamaya başladım. "Lanet olsun, her şey ama her şey benim suçum. Ana ile görülmemeliydim. Benden nefret ediyor, beni artık sevmiyor. Onu bir operasyonla kurtarmalıydık. Siktir! Aptal kafam! Kendimden nefret ediyorum, onu kaybettim Zayn." hıçkırıklarım şiddetlenince Zayn beni kolumdan kaldırıp, içeriye götürdü.

Zayn'e olan biten her şeyi anlattığımda, -uykusuzluk-fazla alkol gibi şeyleri de- , bana bir hap verdi ve yukarı çıkıp dinlenmemi söyledi. Hap elimde, oda da dönüp duruyordum. Aşagıdan şişelerin çarpmışma sesi geldikçe, beynim zonkluyordu. Ona ulaşmalı, her şeyi anlatmalıydım. Hatta Anastasia'yayı da götürmeliydim. Çantamı almak için aşağı indim ve telefonumu aramaya başladım.

"Harry, sen nasıl daha uyumadın? O hap hemen etkisini gösterirdi." o an hapın, uyku hapı olduğunu anladığımda omuz silktim. "Arama yapmam gerek, telefonumu gördün mü? Ah, tamam, gerek kalmadı. Buldum." koşarak yukarı çıktım ve odama kapandım. Telefonu önce şarj etmeli, sonra Anastasia'nın okulu olmadığı bir günü ayarlamalıydım. Böylece ikimizde gidip, Selena'ya gerçekleri anlatabilirdik.

UmbrellaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin