14

77 3 0
                                    

Belki hataydı fakat yapmam gerekiyordu. Telefonda teklifi kabul edişime defalarca lanet ettim. Lanet olsun ki onu kırmayı, daha çok incitmeyi tercih etmiştim. Ben, işimi ona tercih etmiştim. Evimdeki duvara yumruğumu geçirdiğimde sızı yavaş yavaş sıktığım yumruktan, vücuduma yayılmaya başladı. Tüm sinir hücrelerime ani saplanan acı ve sızıya rağmen bir şeyleri daha tekmelemeye devam ettim. Bağırıyor ve kırıp döküyordum. Bunun ne bana, ne de başkasına yararı vardı. Aksine zararı evin hizmetlisineydi. Temizlemek zorunda kalacaktı. Büyük adımlarla odama çıkıp çantamı yatağa fırlattım. Burnumdan soluyarak, birkaç eşyayı düzensiz bir şekilde çantaya tıkıştırdım. Paul uçak biletimi ayarlayacaktı. Amerikaya gidecektim, sırf sanki ben görüşmek istiyormuşum gibi gözükmek amacıyla.

Çantayı arabanın bagajına fırlatıp hızlı adımlarla şoför koltuğuna geçtim. Hızla çalıştırıp gaza bastığım arabanın arkasında bıraktığım tek şey toz duman oldu. İbre doksanı geçtiğinde sakinleşmeye çalıştım, bu gidişle ölümüme yol açacaktım. Keşke yapabilsem diyecek gücü bile bulamıyordum kendimde artık.

Arabayı kapıdaki korumalardan birine bırakıp, şapkamı kafama geçirdim. Flashlar suratımda patlarken peşimen koşan onca insanı umursamadan havaalanına girdim. Korumam peşimden geliyordu. İnsanları çok yakınıma sokmayarak iyi iş çıkarıyordu. Onları sevmemek değil olay, sadece modumda değilim. Ama doğru, ünlü olduğun zaman kimse senin moduna falan bakmıyordu değil mi?

Pasaportumu uzatıp beklemeye başladım. İşlerimler hallolurken telefonumu alıp, son konuşmalarımıza baktım. En son ne zaman konuştuk onu bile hatırlamıyordum. Kadının uzattığı pasaportu alıp sıraya girdim. Aramadan ve onaydan geçtikten sonra bekleme salonuna yumuldum. Yaklaşık on beş dakika olmadan mayışmaya başladığım süreçte uçak anonsu yapıldı. Kimseyle ilgilenmiyor, şapkamı yüzüme kapatmış uyuyan bir adam taklidi yapıyordum. Ama tabiki herkes benim Harry Styles olduğumu biliyordu. Çantamı kucaklayıp uçağa yürümeye başladığım sıralarda küçük bir kız çocuğu benimle fotoğraf çekilmek istedi, fakat annesi nedense elinden tutup onu uçağa götürmeye çalışıyordu. Eğildim ve kadına rica edip kız ile fotoğraf çekildim.

-

Yerleştiğim otelde yemek saatiydi fakat aşağı inersem herkes bana bakacağı için yemeğimi odaya sipariş ettim. Gerçi pek aç sayılmam fakat bir şeyler atıştırmakta fayda var. Yemekten sonra sıcak bir duş alıp yatağın içine yumuldum. Hayat eskiden bu kadar kolay değilken, şuan istediğim ülkeye istediğim zaman gidebiliyorum. Hayatımda tek değişmeyen şeylerden biri sanırım, Selena ve ailem. Onlara minnettarım. Bir an önce şu saçmalığı bitirmek için yumduğum gözlerim beni uykunun ağır kollarına bırakıyor.

Sabah yanağımdaki öpücüklerle uyandırıldığımda şaşkınlıkla gözlerimi araladım. Lux yanı başımda oturup beni öpüyordu. Onlar ne zaman gelmişti? Saat kaçtı? Louise yorganı üzerimden çekip beni soğuk havayla buluşturdu. 'Kalk bakalım uykucu, bugün randevun var!' bu heyecanla söylediği şeye gözlerimi devirdim. 'O kadar heyecanlıyım ki, mutluluktan şuracıkta ağlayacağım Louise.' geçtiğim dalgayla suratı düşerken baş ucuma oturdu. 'Biliyorum Harry, senin için çok zor. Ama yapmalısın. Selena'nın gönlünü daha sonra alırsın.' şiş gözlerimi ona çevirdim. Lux kendi kendine yatakta yuvarlanıyordu. 'Alınacak bir gönül kalmayacak, Louise.' yataktan kalkıp banyoya girdim. Ellerim lavabonun kenarlarında, gözlerim ise aynada nasıl birine dönüştüğüme bakıyordu. Ani gelen sinirle yumruğumu aynaya geçirdim. Canımın yandığını söyleyemeyeceğim, çünkü yanmadı. 'Harry, iyi misin?' yutkunup elime su tuttum. 'Evet. Endişelenecek bir şey yok, küçük bir kaza.' yumruğumdaki kesiklere göz attıktan sonra duşa girdim. Çıktığımda sararım, sıkıntı yok.

Banyodan çıktığımda Louise kıyafetlerimi yatağa koymuştu. Sanırım Lux ile birlikte içerideydiler. Onların gelmesini istemiyordum. Pek samimi davranmayacaktım çünkü Taylor'a. Kıyafetleri giyip, burnuma gelen yumurta kokusunu önemsemeden kapıya ilerledim. Ayakkabılarımı giymeden önce Taylor'a kısa bir mesaj attım. 'Hazır olsan iyi olur, kapıdayım, çıkıyorum.' gayet net bir mesajdı. Umarım bekletmezdi. Telefonu cebime koydum ve eğilip botlarımı giyilmeye koyuldum. Louise içerdin bir hışımla geldi ve kolumdan tuttu. 'Nereye gidiyorsun?' hiç kafamı kaldırmadan botumun fermuarını çektim. 'O çok heyecanlı olduğum randevuma, Louise.' 'Beklersen bizim de gelmemiz gerekiyor.' gözlerimi devirdim ve montumu üzerime giydim. 'Arabadayım.' başını salladı ve kapıdan çıkmama izin verdi. Biliyorum ki onlar olmadan gidemeyecektim. Bu yüzden asansöre binmek yerine oyalanarak merdivenlerden inmeye başladım. Mesaj belki gelmişti bile fakat bakmayacaktım. Ben daha apartmanın girişine daha yeni varmışken Louise ve Lux bebek arabasıyla asansörden çıktılar. Kapıyı onlara tutup geçmelerini bekledim. Arabayı açıp hızlı adımlarla Louise'e yardım etmek için önden gitmeye başladım. 'Lux'ı kucağıma alırım, arabayı koyman yeterli.' kafamı sallayıp bebek arabasını katladım. Bagaja koyup, sürücü koltuğuna ilerledim. Tek korkum Selena'ydı. Başka hiçbir şey umrumda değil. Onun ne kadar incineceğini biliyorum, beni bir daha affetmeyecek. Haklı. Ben olsam affetmezdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 08, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

UmbrellaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin