"Sen de burada olmak istemiyor gibisin."
Zeytin gözlerini bana dikip sessiz kaldı. İstese de karşılık veremezdi zaten, o hep gözleriyle konuşurdu.
"Birbirimizi kandırmayalım şimdi, ben hiç istemiyorum." Kollarımı yere çömeldiğim için çeneme değen dizlerime sarıp devam ettim. "Çok yorgunum bir kere, üstelik ellerimdeki kesikler bir türlü kapanmıyor. Hem aramızda kalsın, hiç havamda değilim. Ama geldim işte. Ben neden hayır demeyi bilmiyorum Soleil?"
Aldığı hızlı nefeslerle bir inip bir kalkan vücuduna baktım. Bence konuşabilseydi aptal olup olmadığımı sorardı. Ben de vermem gereken yanıttan emin olmadığım için bir şey diyemeden öylece uzun sarı tüylerle kaplı vücuduna ve ışıldayan yuvarlak gözlerine bakmakla yetinirdim.
"Konuşabilseydin ne olurdu sanki? Dertleşirdik biraz."
Bana bakmaya devam etti. Ben de ona. Bir süre bakıştık böyle, birkaç saniyenin sonunda bu bakışmadan sıkılıp yere uzandı. İç geçirdim, keşke konuşabilseydi. Bazen ondan bir karşılık almaya öyle muhtaç oluyordum ki...
"Jisung, hava güneşli değil mi?"
Soleil'in sarı tüylerini okşadım yavaşça. "Evet."
"Çok güzel hissettiriyor. Sonbaharda böyle günlere pek nadir rastlanır."
"Haklısın."
"Bulutlu mu bulutsuz mu?"
Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. "Bulutsuz. Masmavi."
Dudakları burukça, özlemle kıvrıldı. "Güzel görünüyor olmalı."
Soleil'i okşayan elim durdu.
Kalbime zamansız bir sızı saplandı ; sanki çalışma masamdaki bütün kıymıklar birlik olup hücum etmişlerdi içime, öyle bir acı. Biliyor musun Jeongin, diye karşılık vermem gerekirdi şimdi. Senin gibi dünyası karanlık olduğu hâlde yüreği bu denli aydınlık olan insanlara da pek nadir rastlanır. Fakat karşılık veremedim. Jeongin'in gözlerinin ona ihanet ettiğini her hatırladığımda boğazıma çöreklenen yumru buna izin vermedi.
Kederde de kibir vardır diyenler haklıymış. En büyüğü hep kendinde sanıyor insan. Tıpkı herkes gibi acı çekerken - ve diğer herkesten farklı olmadığının bilincindeyken - en diptekinin kendisi olduğu sanıyor, bu yanılgıda çırpınıp dururken bencil ve ilkel bir dürtüyle bütün ellerin ona uzanması gerektiğini düşünüyor. Çünkü öyle derin bir kederde ki dünyadaki diğer herkesin yüreğindeki sancılar bunun yanında mutluluk kalır ve onu ancak dünyanın bütün elleri kurtarır. İnsan öyle bir varlıktır ki acırken bile kibirli, yardıma muhtaçken bile bencildir.
"Jisung!"
Duyduğum seslenişle Soleil'in başını son bir kez okşayıp ayaklandım. Bu sesleniş Jeongin'in de ayaklanmasını ve Soleil'in sadık bir dost olduğunu kanıtlarcasına onun önüne koşmasını sağlamıştı. Jeongin el yordamıyla onu buldu, hafifçe eğilip okşadı biraz, başını sevdi, elini şefkatle tüylerinde gezdirdi, Soleil'in bütün bu sevgi dolu dokunuşlara karşılık havlamasına güldü, sonra tasmasından nazikçe tutarak adımlarını ona emanet etti.
Bu tablo, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin kalbime koca bir yükün binmesine neden oluyordu. Jeongin'in yalnızca yürümek için dahi Soleil'e ihtiyaç duyması bazen öyle keskin bir bıçağa dönüşüp canımı yakıyordu ki, geçirdiği kazanın gözlerini ondan almasına engel olabilmek için onun on sekiz yaşında yerde baygınca yattığı güne dönüp zamanı durdurabilmeyi ve her şeyi değiştirebilmeyi diliyordum.
"Yine dalgınsın."
Biz daha yanına varmadan koşup gelen Hyunjin'in cümlesine karşılık omuzlarımı silktim yalnızca. Hemen ardından gülümsedim güven vermek istercesine, başarıp başaramadığımı bilmiyordum ama denedim. Hyunjin de Jeongin'in hafifçe dağılıp alnına dökülen tutamlarını özenle düzelttikten sonra yavaşca ensesindeki saçları okşarken dudaklarını içtenlikle kıvırdı o vakit ; bu zamansız hüznüme saygı duyduğunu, güven vermek için denememin bile yeterli olduğunu, istediğim vakit onunla konuşup yüreğimi hafifletebileceğimi anlatıyordu sanki bu tebessüm. Çünkü arkadaşımın sarmaşıkları andıran uzun sarı saçlarının, hiçbir şey demediğinde bile sıcacık hissettiren gülümsemesinin yanında kırıkları sarıp sarmalayan şifa ve sevgi dolu da bir kalbi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deli oğlanın türküsü, minsung
Fanfictionçok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna değişmek