XX

105 20 7
                                    

Bu hayat benim için bir maratondan ibaretti. Hep bir yarış içindeyim. Bu yarış bazen kendimle bazen kalbimle bazen ise hislerimleydi. Hiçbir zaman ben bile kendimi çözememiştim.

Son kez daha ağırlığı kaldırdıktan sonra kenarda ki havlumu alıp boynumda ki terleri sildim. Boynuma atarak soyunma odasına doğru ilerledim. Fazla terlemiştim ve duş almak iyi gelecekti. O yüzden dolabımı ilerleyip yedek kıyafetlerimi aldım.

Evde otur otur çok sıkılmıştım. O yüzden spor salonuna gelmiştim. Tüm stresimi atmıştım ve bu bana baya iyi gelmişti.

Duşun içine girip lavabo tezgahın üstüne telefonumu, kıyafetlerimi bıraktıktan sonra duşa girdim. Suyu seviyordum. Duş aldığım süre boyunca hiçbir şey düşünmüyordum. Biraz bile olsa rahatlatıyordum.

Duştan çıktıktan sonra asılı olan havluyu alıp kendimi kuruladıktan sonra üzerimi giyindim. Kirli kıyafetlerimi dolabımda ki çantama koydum. Eve gidince makinaya atardım.

Tam soyunma odasından çıkacakken telefonum çalmaya başladı. Baktığım zaman Can arıyordu.

"Efendim?"

"Ne yapıyorsun kanka, iyi misin? Müsaitsen bize gelsene arabayı da alırsın?"

Söylediği şey mantıki gelmişti. Eve arabayla dönerdim. Otobüs çok havasız olduğu için beni zorluyordu. Hem Can'ın evi spor salonuna yakındı.

"Tamam geliyorum. Spor salonundayım zaten."

"Süper! Bekliyorum o zaman."

Telefon yüzüme kapanmasıyla ekranla bakıştım. Bu konu da ona ne kadar yüzüme kapatma telefonu dediysem bilerek kapatıyordu.

Çantamı sırtıma takip spor çıkmıştım. Ev yakın olduğu için yürüyerek gidicektim. Aynı zaman da kulaklığımı kulağıma takıp şarkı açtım.

Smells Like Teen Spirit, Nirvana

Bu sıralar bu gruba takmıştım. Keşke daha önceden keşfete bilseydim. Eski bir gruptu. Ve şarkıları inanılmaz dereceydi.

Şarkının sözlerine eşlik ederek ben de söylemeye başladım. Yaklaşık 2, 3 şarkı daha dinledikten sonra Can'ın evine varmıştım. Kulaklıklarımı çıkartıp kutusuna koyup çantamın içine atmıştım.

Binadan içeri girdikten sonra merdivenlerden 3. kata çıkmaya başladım. Ne kadar az kat çıkmış olsam da yorucuydu. Dairenin önüne geldiğim zaman zili çaldım.

Kapının açılmasıyla karşımda ki kişi tanımadığım bir kızdı. Kız bana şaşkınlıkla bakıyordu. Sanki daha önce görmüş gibi.

"Merhaba, Can evde mi?"

Kız irkilerek kafasını sallayıp kenera çekildi. Ayakkabılarımı çıkartıp içeri geçtim. İsmini bilmediğim kız da arkamdan salona geçti. Tekli koltuğa oturduğum zaman Can da gelmişti.

"Oo kanka hoş geldin." Diyerek sarılmıştı.

"Hoşbulduk." Kızla göz göze geldik. Hala tanışmamıştık. Can da anlamış olucak ki kızın yayına oturup kolunu omzuna attı.

"Tanıştırıyım çocukluk arkadaşım Senar. Her zaman yanımda olan Barkan." Beni göstererek konuştu.

Senar, güzel isim. Kendisi gibi.

"Memnun oldum." Diyerek konuştum.

"Ben de memnun oldum." Diye mırıldandı.

"İşte abisini görmeye gelmiş benim cadı." Senar saçını dağıtan Can' a yüzünü buruşturarak uzaklaştı.

"Ee aç mısınız mükemmel aşçılığımı konuşturanbilirim sizin için." Can böbürlenerek başını kaldırdı.

"Yok sağ ol kardeşim sen mutfağa girme. Biliyoruz senin aşçılığını." Bana ters bir bakış atıp Senar'a döndü.

"Kız söylesene mükemmel yemek yaptığımı."

"Pek mükemmel sayılmaz aslında dünkü yemek yanmıştı." Dedi çekinerek.

"Hıh, sizi hainler! Ben bundan sonra sizin için hiçbir şey yapıyacağım. Ama şimdi sizi susturmak için tüm maharetlerimi ortaya düküceğım ve dediklerinizi yiyeceksiniz." Oturduğu yeren kalkarak mutfağa ilerledi.

Sadece ben ve Senar kalmıştık. Arada bana baktığını hissediyordum. Ama konuşmuyordu. Utangaç bir kıza benziyordu.

Sessizce oturmak canımı sıkmıştı o yüzden konu açmaya çalıştım.

"Okuyor musun?"

Sorumla bana baktı. "Evet, sen?"

"Endüstri mühendisliği okuyorum." Başını anladım şeklinde salladı.

Sessizce yine oturmaya devam ettik. Oturduğu yerde elleriyle oynuyordu. Sıkılmıştı galiba. Ben de telefonumu çıkarıp gelen birkaç maile cevap verdim.

Yaklaşık 20 dakika sonra Can'ın bizi mutfağa çağırmasıyla mutfağa gittik.

Etrafa gözümü kısarak baktığım zaman Can'ı tanımasam burada savaş çıktığına yemin edebilirdim.

"Mutfak az dağılmış ya daha çok dağıtamadın mı?" Sorumla bana ters ters baktı.

"Mutfak, mutfak değil savaş cebesi galiba." Senar'ın konuşmasıyla hak vererek başımı salladım.

"Susun be! Sanki siz toplıcaksınız. Siz bana laf ediceğınize yemeğimi yiyerek kapatın ağzınızı." Bizi resmen kolumuzdan tutup masaya doğru ittirdi.

Ona değişik bir şekilde bakarken bizi takmadan tabaklarımızı önümüze koyup karşımızda kollarını bağlayarak dikilmeye başladı.

"E hadi tadın."

Kaşığa biraz yemeği aldıktan sonra tereddütle yedim. Fena değildi. Bence bu güne kadar yaptığı en iyi yemek olabilirdi ama bir tık tuzluydu. Senar'a baktığım zaman yüzünden beğendiğini anladım.

Can cevap bekler gibi sabırsızlıkla dururken konuştum.

"Aslında fena değil. Hatta güzel de ama bir tık tuzku geldi bana."

Cevabımdan tatmin olmuş gibi baktı.
"Biliyorum biliyorum. Maşallah bana her şey de maharetim var."

Sözleriyle gözlerimi devirirken Senar'a sordu.

"Güzel olmuş aslında. Hatta dünkünden kat ve kat güzel."

"Beni alan yaşadı valla. Yemekte yaparım salçayla göbekte atarım." Diyerek kıvırtmaya başladı.

Cebimden telefonumu çıkarıp saate baktığım zaman beşe doğru geldiğini gördüm. Eve gitsem iyi olucaktı. Yapıcak işlerim vardı. İlacımı içmeliydim.

"Ben kaçıyorum. Kendinize iyi bakın."

"Nereye oğlum ya daha erken?"

"Gidiyim işlerin falan var daha."

"Sanki iş kaçıyor."

Can'ı takmayarak çantamı aldım ve kapıyi açıp ayakkabılarımı giyinmeye başladım. Giydikten sonra kapının önünde dikilen Can'ın elinde ki araba anahtarını aldım. Ve trip atar gibi gitti. Arkasından gülerken Senar gelmişti. Yerdeki çantamı da alıp konuştum.

"Tanıştığıma tekrardan memnun oldum." Diyerek elimi uzattım.

"Ben de memnun oldum." Diyip elimi sıktı. Daha sonra elini çekti.

"Görüşürüz o halde."

"Görüşürüz."

Ben merdivenlerden inmeye başladığım zaman kapı kapanmıştı.

🕸️

Bölüm nasıldı?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.^^

Gümüşservi /Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin