XXXIX

67 9 5
                                    

İnsanın kaderi doğmadan mı belirlenirdi yoksa kendi mi seçerdi?
Ya da kader dediğimiz şey neydi?

Bazen kendi seçimlerimizden memnun kalmadığımız zaman suçu hemen kadere atıp 'bu kaderim de varmış.' deriz. Ama halbuki biz seçmiştik.

Bize seçim hakları sunulmuştu. Birçok mesele de irademizle seçimler yapar, karar veririz. Bu bize iyi mi gelicek yoksa kötü mü onu bilemeyiz. İşte o zaman kader araya girer. Onu zamanla gösterirdi.

Peki kaderimiz de sevdiğimiz kişiler var mıydı? Onlar için yapacaklarımız? Bir insan bir kişiyi çok seviyorsa gözü bir şey görmezdi. Elinden gelemeyeni bile yapmaya çalışırdı. Şefkat gösterir, ona önem verir, kırılmasını istemez, hep iyi olsun isterdi.

Ama bazen de bazı şeyleri feda etmesi gerekirdi. Bazen küçük bazen büyük Ama en kötüsü kendini feda etmesidir.

Kaç gün geçmişti bu kabusun üstünden? Kaç saat geçmişti? Artık yoğum bakım kapısında bekleyenler için zaman yoktu. Onlar aynı günü yaşıyorlardı. Saatler birbirini kovalıyordu ama onlar hep ayrı yerde bekliyordu. İçeriden gelecek iyi ya da kötü bir haber. Çünkü belirsizlik tüketmişti onları.

En kötü şeydi belirsizlik. Çünkü iyi bir haber yoktu ama kötü bir haber de yoktu. Artık bir şey öğrenmek istiyorlardı. Yaşadığını ya da yaşamadığını.

Ve onlar tam umutsuzluğa düştükleri zaman tam bir haftadır hastane yatağında yatan genç adam onlara umut olucak şey yapmıştı. Parmağını oynamıştı.

Dışarıdan mutluluk bağırtıları geliyordu. Herkes birbirine sarılıp genç adamın ölmediğini söylüyordu. Onlar için mucizeydi bu. Hatta hemen doktora gidip söylemişlerdi bile. Doktorlar bile umudunu tam yitirecekken olmuştu bu olay. Hemen odaya girip genç adamı muayene etmeye başladılar.

Genç adam uyanmıştı ama gözleri kapalıydı. Konuşulan her şeyi duyuyordu. Vücudun da gezinen eller hissetmişti.

"Evet hocam vücut kalbi kabul etmiş."

"Allah'ım şükürler olsun sen bize oğlumu bağışladın!" Demişti biri ağlayarak, bu ses tanıdık gelmişti genç adama.

"Ondan sonra seni de kaybedemezdim be oğlum. Bizi çok korkuttun."

Ve daha sonra sesler uğultuya dönmüştü. Beyni sanki boş bir kutuydu hiç bir şey hatırlamıyordu. Ama komut veriyordu. Aç gözlerini diyordu. Hareket et, konuş diyordu. Ama bu onun için şu an çok zordu.

Ve birden gözlerinin önünden bir film şeridi geçti. Bu güne kadar yaptıkları, arkadaşları, ailesi ve Senar.

Yavaş yavaş beyni hatırlamaya çalışıyordu. Düşündü. Doğum günü. Can. Dans. Senar. Senar'ın bayılmısı. Ve genç adamın bilmediği hastalık.

Şoktan çıkmıştı. Ve idrak etmişti her şeyi. Ama şu an nerede olduğunu bilmiyordu. Tek bilmek istediğini şey o kadındı.

Kurumuş dudaklarını yavaşça hareket ettirdi.

"Senar.." dedi fısıltıyla.

Odadakiler duymuştu. Ve bir an herkes sustu. Mutlu olmaları gereken yerde üzerlerine bir hüzün çökmüştü. Nasıl açıklayacaklardı genç adama? Tepkisini az çok tahmin edibiliyorlardı. Ve bu durum asıl onları korkutuyordu.

Genç adam yine konuştu ama bu sefer hafif aralıkla gözlerini açmıştı.

"Senar?"

Gözlerini yavaşta etrafa gezdirdi. Annesi, babası, arkadaşları, hemşire ve doktor vardı. Vücuduna bakındı. Göğsün de kablolar vardı, kolunda serum takılıydı. Sonra tekrardan odaya bakındı. Gözleri bir kişiyi daha aradı. Bulamadı.

Gümüşservi /Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin