on altıncı bölüm

69 10 0
                                    

Chaeyoung o gün Chanyeol'ü ikna etmeyi başaramadığını biliyordu ve ertesi günlerde işler Yixing için daha da beter bir hal aldı. Diğerleri tarafından da yeterince sıkıntı çekerken Chanyeol ise ona daha fazlasını yaşatıyordu, kafayı o çocuğa taktığını bilmeyen kimse kalmamıştı. Hani o gün bahsettikleri, dönemin başlarında transfer olmak zorunda kalan o çocuk vardı ya, durumların ne kadar da benzediğini düşünüyordu Chaeyoung. Park Chanyeol'ün en gaddar zamanları geri dönmüştü.

Sınıfta, koridorda, bahçede, kantinde veya yemekhanede, konumu hiç fark etmeden nerede karşısına çıkarsa çıksın istediğini yapabiliyordu. En çok yere düşürmeyi ve ırkıyla alay edip aşağılamayı seviyordu. Kantinde sıraya girmişken herkesin önünde yere kapaklanmasını sağlamıştı bir seferinde, bir başka gün ise yan sınıflarından bir oğlanın, kendi babasının dükkanına reklam yapmak için herkese teker teker dağıttığı broşürü "Sen korece okuyamazsın da şimdi." diyerek Yixing'in önünden almış ve çöpe atmıştı. Sadece onun değil, sınıf arkadaşlarının da zalimliği hala aynıydı. O gün hepsinin nasıl güldüğüne hayret içinde şahit olmuştu Chaeyoung. Hep aynılardı.

Ancak Yixing için en kötüsü Korece dersleriydi. En çok o zaman alay konusu olurdu çünkü, kabusu haline gelmişti her hafta yalnızca iki saat boyunca gördükleri o ders. En sonuncusunda olanlar ise onu en kötü etkileyeniydi. Hoca ondan bir metni sesli okumasını istediğinde gerçek anlamıyla eline yüzüne bulaştırmıştı çünkü çok fazla edebi terim vardı. Aşina olmadığı kelimeleri telaffuz etmek onun için çok zordu, çok fazla duraksamış ve kekelemişti. Chanyeol dayanamayıp "Sus bence artık." dediğinde kıkırdamamak için elini çenesine yaslayıp kendisini sıkıyordu, ama bu sözünün üzerine insanlar gülmeye başladığında o da serbest bırakmıştı kendini.

"Sessiz olun!" diye sertçe uyaran Bay Kim, elini masaya vurdu ve özellikle Chanyeol'e  ters bakışlarını gönderdi, oğlan hiç de bundan alınmış gibi durmasa da. Utançtan gözleri dolmuş olan Yixing'e çevirirken bakışlarını, durumu kurtarmak için "Sorun değil oğlum." dedi. "Telaffuzunu hızlıca geliştirmek için sana daha fazla yazı okutabilirim, emin ol faydası olacaktır. Buna odaklanalım."

İyilik yaptığını düşünüyordu ancak zaten çoktan incinmiş olan oğlanın, her hafta bunu tekrarlamaya asla cesareti yoktu. Gözyaşlarının akmaması için büyük bir çaba sarf ederken başını önüne eğip "İstemiyorum." diye mırıldanışını, yalnızca hemen yanındaki sırada oturup kendisini izlerken endişelenen Park Chaeyoung duymuştu. Faydasızdı.

Öğleden sonraki derslerin ilki olan Korece'nin ardından başka çok büyük bir sorun yaşanmadı ve sonunda evlerine gidebilmek, o ikisi için büyük bir nimetti. Ertesi gün aynı bir süredir yaptıkları gibi öğle arasında yemekhaneye beraber indiler. Chaeyoung artık orada yalnız değildi ve yanındaki kişinin Park Chanyeol gibi ona kalkan olabilecek biri yerine, kendisi gibi aşağılanmış biri olması önemli değildi. Sadece gerçek bir arkadaş edinebildiği için minnettardı.

Ancak o günü diğer günlerden ayıran bir farklılık olarak Kim Jisoo da ikisine katıldı. Birkaç masa ötede bıraktığı arkadaşlarını görebiliyordu Chaeyoung, o günlüğüne böyle bir tercih yapmıştı demek. Bunun sebebinin az çok dünki derste olanlarla bağlantılı olduğunu düşündü. Çünkü Jisoo, iyilik melekliği yapmak için her zaman orada olurdu.

Üç kişi olarak da birlikte güzel vakit geçirdiler. O konuyu asla açmayıp havadan sudan konuşurken Yixing kıza karşı başlarda çekingen olmasına rağmen sonrasında onun en az Chaeyoung kadar samimi ve dürüst olduğuna karar verip kendini açmıştı. Yemekler bitince Jisoo erkenden kalkıp arkadaşlarının yanına döndü ama o kadarı dahi kafiydi. Diğer ikisi de çok geçmeden tepsilerini alıp kalktılar ve yemekhaneden çıkmak istediler.

kiss me more → pcy + pcyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin