yirmi dokuzuncu bölüm

52 5 3
                                    

Sadece herhangi bir şeyden hırsını çıkarabilmek için saçlarını karıştırıp öbür yana doğru atarken sıkıntıyla ofladı Jisoo. Sessiz odanın duvarlarında yankılanacak kadar sesli olmuştu bu. Sadece dışarıdaki sokak lambalarının ışığı süzülüyordu içeriye, odanın lambasını yakmamıştı. Yatağında dizlerini kendine doğru çekmişken sabah nasıl da her şeyi mahvetmiş olmanın eşiğinden dönmüş olduğunu düşünüyordu.

Yixing sorduğunda sadece geçiştirmiş olsaydı onların hiçbiri yaşanmazdı. Travmalarını tetikleyen şey aceleyle lavaboya koşması olmuştu ve içeride ağlarken bulmuştu kendini, sonrasının krize dönüşmesi kaçınılmazdı. Aklı başında olsaydı Chaeyoung'a bağırarak onu ellememesini söyleyip geri çekilmezdi. Neyse ki hiçbir şeyden şüphelenmeyip sadece onu dışarıda beklemişti. Jisoo yaklaşık on beş dakika sonra bundan habersizce lavabodan çıktığında Chaeyoung hiçbir şey sormadan sarılmıştı ona. Her zaman ona gösterdiği desteğin karşılığını biraz olsun verebilmek istediğini söylüyordu. Jisoo o bunu fark etmezken öfkeyle titremiş, bir kez daha uzaklaşması için bağırmamaya çalışırken kendini feci halde tutmuştu. Geriye çekildiğinde ona gösterdiği tek şey sahte bir tebessüm ve teşekkürdü. O sefer dayanmayı başarmıştı.

Yoksa şimdi gerçekten her şey mahvolmuş olabilirdi.

Aylardır sürdürdüğü oyun tek seferde yerle bir olurdu.

O takdirde kendini asla affetmezdi Jisoo. Artık ne olursa olsun kendini bırakmamaya söz verdi o akşam, yapabilirse yapacaktı bunu. Böyle basitçe sonlandıramazdı hiçbir şeyi, sonuna kadar gidecekti. Ve bu gerçek bir sondu, gitmesi gereken bir son vardı. Evde olmanın rahatlığıyla giyinmiş olduğu kısa kollu tişörtünün açıkta bıraktığı bileklerinde birçok jilet izi kendini belli ederken bir süre daha kendine kızdı o gün olanlar için.

...

Ertesi gün de Chaeyoung yanına geldi ve tamamen iyi olup olmadığını sordu. Jisoo bu konuda onunla o kadar konuşmak istemiyordu ki sadece kocaman gülümseyip sıcak bir şekilde iyi olduğunu ve endişelenmemesi gerektiğini söylemiş, bir daha konuyu açmayacağından emin olmuştu. Bahsetmek istemediğini anladığı için kolundaki yaraları ve öyle şiddetle ağlamasının sebebini sormuyordu Chaeyoung, bu Jisoo'yu epey memnun etmişti. Daha fazla konuşmamak için öğretmenler odasına uğraması gerektiğini söyleyip bu bahaneyle birlikte uzaklaşmıştı yanından. Chaeyoung koridorda onun kaybolmasını izledi ve sonra sınıfa dönmeye karar verdi. İlk adımı attığında ceketinin cebindeki telefonun titremesiyle beraber duraksadı.

Mesaj gelmişti ve bu Chanyeol'dendi. Karşına bak. yazıyordu. Chaeyoung başını kaldırdı ve gözüne direkt koridorun öbür ucundaki oğlan takıldı. Duvara yaslanmıştı ve telefonu elindeydi. Dudaklarında, oradan bile seçilebilen yan gülüşüyle birlikte bir saniyeliğine birbirlerine baktıktan sonra dikkat çekmemek için yeniden ekrana indirdi başını. Az öncesine kadar Jisoo için dertlenen kız, şimdi mutlu ve heyecanlıydı. İki adım geri atıp o da aynı Chanyeol'ün yaptığı gibi duvara yaslandı. Aptal gibi sırıtmamak için içeriden yanağını ısırdığının pek farkında bile değildi.

Ne yapıyorsun orada? diye karşılık verdi hemen. Üç saniye sonra geldi diğer mesaj.

Seni izliyorum.

Buna yazacak bir cevap bulamadığında, içinden geldiği gibi Seni özledim. yazdı sadece.

Ben de. diye cevap geldi Chanyeol'den, ardından bir tane daha. Akşam sınıfta buluşalım mı?

kiss me more → pcy + pcyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin