"Langa çabuk kalk elini yüzünü yıka beni dinle, çok garip bir rüya gördüm!"
Dikildiğim yatakta kan ter içindeydim. Gördüğüm rüyadan uyandığım gibi yanı başımdaki telefonuma sarılmış ve bir saniye beklemeden Langa'yı aramıştım. Saatin kaç olduğu umrumda değildi, sadece bu rüyayı ona anlatmazsam gözüm açık giderdim. Langa'nın uykulu sesi telefonun diğer tarafından geldiğinde sırıttım.
"Reki... saatin kaç olduğundan haberin var mı? Tanrım," ağzının içinde konuşsa da anladığım birkaç kelime sarfettikten sonra homurdanmış ardından da seslice iç çekip tekrar konuşmuştu. Bu sefer sesi daha nettti. "Çabuk anlat," dedi sesinden okunan bıkkınlıkla. Yüzümdeki sırıtış genişledi. "Değerli uykumu nasıl bölebilirsin?"
Ve işte böylece Hasegawa Langa'nın kendinde olduğunu anlardınız. Onu uykusundan kaldırdığımda bile bana takılıp eğlenebiliyordu. Onun da bir tarafı böyleydi işte. Düşüncelerimi dağıtıp anlatmaya başladım.
"Bak şimdi, ben Cinderella'ydım- ya da buna CindeReki mi demeliyim? Her neyse, ama bayağı elbisesine kadar her şeyi aynı sadece ayağımda klasik spor ayakkabılarım vardı. Baloda da onlardan birini düşürüyordum ve bil bakalım beyaz atlı prensim kimdi?"
Langa bir süre sessiz kalıp hâlâ çatallanan sesiyle "... Shadow mu?" diye sorduğunda atacağım kahkahayı zar zor durdurabilmiştim. Sesim çıkmasın diye elimi bir süre ağzıma kapattım.
"Hayır aptal," dedim en sonunda sakinleşip. "Sendin, beyaz atlı prensim sendin! Ama bir şey söyleyeyim mi Langa, hayâl gücümle mi alakalı bilmiyorum da o prens kıyafeti içinde dehşet iyi görünüyordun. Saçların falan da daha uzundu böyle, taçın da mor-mavi bir renkti, bayağı iyiydin yani. Düştüm resmen."
Telefonun diğer tarafında tekrardan sessizlik hakim olunca Langa'nın ben konuşurken uyuyakaldığını düşünsem de az sonra gelen kıkırdamayla rahatlamıştım. "Kafandaki dünyada başka neler dönüyor, bilmek istiyorum gerçekten. Ama bu mümkünse güneş gökyüzündeyken konuşacağımız bir konu olsun çünkü şu an sadece senin hatrına uyanık duruyorum."
Gülerek cevap verdim.
"Tamam tamam, ama bu rüyanın peşini bırakmayacağım tamam mı?"
"Peki peki, nasıl istersen," dedi Langa yorgun çıkan sesiyle, uykunun kıyısında olduğu belliydi. Onu daha fazla rahatsız etmenin bir mânâsı olmadığını bildiğimden iyi geceler dileklerimi ileterek telefonu kapattım. Her ne kadar bunu komik bir rüyaymışçasına anlatmışsam da Langa'nın o hâlini görmek içimde bir şeyleri kıpırdatmıştı. Ve ben tüm gece bu rüyanın anısıyla nasıl uyuyacağımı bilmiyordum.
— ★
O hafta Langa ilk kez kaykaya bindi.
Birkaç (birçok) kez düşmüş olsa da günün sonunda anlattıklarımı kapmış, basit numaralar yapmaya başlamıştı. Parka geldiğimizden beri hiç surat asmamış olması da gözümden kaçmamıştı, onu böyle görmek beni de mutlu ediyordu.
Eve dönüş yolunda kaykay hakkında uzun uzun konuşmuştuk, ben ona nasıl başladığımı falan anlatmıştım, Langa da dinlemişti. Kaykayın ben yanındayken beklediğinden daha kolay hissettirdiğini söylemişti. Onu rahatlatıyormuşum.
Güldüm ve başımı salladım. Reddet. Başka konular açtım. Kabullenirsen her şey çok daha zor olacak. Göz temasından gitgide daha çok kaçındım. Onu kaybedemezsin, Reki.
Langa, kaykayı beklediğimden de çabuk öğrendi, doğuştan yetenekliydi. Birkaç haftada kendini oldukça geliştirmişti. İçimde hep bununla ilgili kötü bir his olsa da ne yapıp edip bir şekilde hep başımdan savıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
best spider-man, renga
Fanfictionlanga hasegawa'nın reki kyan'ı sinir (âşık) etme maceraları