26. Bölüm

591 42 6
                                    

"Diyelim ki ben annenmişim..." Oturduğu yerde dikleşti ve ciddi bir yüz ifadesi takındı. "Böyle miymişim otururken?" Bir şey demek için dudaklarımı araladığımı fark etmeden ayaklandı ve oturduğu yeri karşısına alacak şekilde durdu. "Seninle içeri girdik mesela..." Sonra yeniden eski yerine oturdu. "Nasıl tepki verirmişim?"

Her ne kadar ailem, İlke'yi oldukça iyi tanıyıp sevse de, Arda'nın neredeyse evlenmek üzere olduğu hâlde, ailesinin Selen'e karşı tavırları gerilmemi sağlamıştı. İlke'nin de bu konudan rahatsız olduğunu bildiğim için, ailemle tanışmasını istemiştim. Zaten artık tanışmamaları için herhangi bir sebep yoktu. Beraberdik, mutluyduk ve bu bozulmayacaktı.

"Annemden başlamak istediğine emin misin?" Yüzü daha da gerilirken, hızla konuştu.

"Doğru. Annen çok gergin olur çünkü. O zaman ben ablanmışım." Yanlış anladığını bildiğim için açıklamaya başladım.

"Annemle tanışman kesinlikle gergin olmayacak. Ama sen öyle düşündüğün için, önce ablamdan başla istedim. Sen rahatla diye yani."

"Tamam o zaman ben ablanım şuan."

"Abla demeyeyim lazım olur." Göz kırptığımda, derin bir nefes alarak göz devirdi. Tamam iğrenç bir şaka olabilirdi ama göz devirmesine ne gerek vardı şimdi?

Ne anlayışı kıt bir insansın ya? Kız gergin şuan. Sanırım iç sesim de İlke'ye karşı boş değildi. Biz iç dış yürüyoruz kıza çünkü. Bu konuyu daha sonra düşünmeye karar verip, kolumu omzuna atarak kendime çektim. Başı anında göğsüme yaslanırken, dudaklarım da her zamanki gibi saçlarını bulmuştu.

"Güzelim sakin ol. Annemler seni çok sevecekler. Ki zaten seviyorlar."

"Sen üzülme diye seviyoruz diyorlarsa?"

"Hayır. Seni gayet de seviyorlar. Sadece daha yakından tanışacaksınız."

Sonunda ikna olmuş olacak ki, bir şey demedi ve gözlerini yumdu. Arda ve Selen'in düğünü iptal etme kararlarından döneceğini düşündüğümüz için, hastaneden ayrıldıktan sonra 2 gün daha Trabzon'da kalmıştık. Ancak beklediğimiz gibi olmamıştı. Selen hastaneye gelerek, Trabzon'dan ayrılacağını ve bizi görmek istediğini söylemişti. Buna ne kadar şaşırsak da durumun ciddiyetini o zaman anlamıştık. Sonrasında geçen 2 günde, Arda'nın bir şekilde Selen'i ikna edeceğini düşünmüştük ama yine beklediğimiz gibi olmamıştı. Bizim dışımızda evdeki kimseyle konuşmuyordu ve tam anlamıyla çökmüştü. Yine de son ana kadar bunun bir saçmalık olduğunu fark edeceklerini düşünüp beklemiştik ama boşunaydı. Beste ve Acar da evdeki negatif ortamdan kaçmak istedikleri için, evlerine döneceklerini söylediklerinde, biz de aynısını yapmaya karar vermiştik. Eğer Arda'nın evi olsaydı, o bizi kovana kadar bekleyebilirdik ama oldukça kalabalık bir evde, oldukça gergin bir ortamda beklemeyi göze alamamıştık.

"Yola çıkalım mı artık?" Derin bir nefes aldı ve oturduğu yerde doğruldu. Aynı anda ayaklandığımızda, elimi tutmuştu. Otelde, gecenin bir saatinde, odama geldiğinden beri bana çok yakın davranıyordu. Şimdiye kadar duygularını belli edebilen biri değildi. Beni sevdiğini hissederdim ama içimde hep bir korku olurdu. Her zaman duygularını benimle paylaşması için çabalamıştım ve şimdi başardığımı hissediyorum. Sabahın yedisinde, Trabzon'dan ayrılmadan önce kahvaltı yaptığımız mekândan ayrılıp, arabaya bindiğimizde, İlke sıkıntılı bir nefes verdi.

"Acaba Arda'yı bu hâlde bırakarak yanlış mı yapıyoruz?" Kemerini taktığı sırada bana bakıyordu.

"Ben de bunu düşündüm. Ama bence o da evine gitmek istiyordu ve bizi bırakamadığı için gidemiyordu. Evdeki herkese çok sinirli, orada durmak ona zarardan başka bir şey değil. Ayrıca bence yalnız kalmaya ihtiyacı var."

"Belki yalnız kalıp düşününce, hata yaptıklarının farkına varır." İlke'nin bu olaya hepimizden fazla içerlediğini bildiğim için, sadece onu onaylamakla yetindim.

"Nerede kalmıştık?" Az önceki halleri aklıma gelince keyifle konuştum, "diyelim ki sen annemmişsin."

*****************

"N'olur kafeye gidelim. O kadar özledim ki..." Heyecanına gülüyordum ama ondan kalır yanım yoktu. Ona ait yerlerde, artık birlikte olacağımız aklıma geldikçe nefesim kesilir gibi oluyordu. Yolculuğumuz sürekli konuşarak geçmişti. İlke'yle konuşmak, bir şeyler hakkında ne düşündüğünü öğrenmek ve konuştuğumuz konulara verdiği tepkileri izlemek aşırı keyifliydi. 3 kere de mola vererek ilerlediğimiz yolculuk, sonunda bitmişti. Beni yalnız bırakmamak için yol boyu uyumamaya çalışmıştı ve uykusuz olduğu çok belliydi. Ama ısrarla kafeye gitmek istiyordu. Bu heyecanını kıramayacağım için ve kafeyi de görmek istediğim için kabul etmiştim. Onun yolu tarif etmeleriyle geldiğimiz kafenin görüntüsü çok güzeldi ve içerisi boşalmak üzereydi. Arabada oturmuş, müşterilerin çıkmasını bekliyorduk.

"Kaçta kapanıyor burası?"

"Değişiyor. Bazen 10, 11."

"Erken değil mi?"

"Yani çoğu yere göre erken olabilir ama biz sabah da erken açıyoruz. Bazen 12'yi bulduğu oluyor mesela, o zaman çalışanlar çok yoruluyor."  Dakikalar sonra içerisi tamamen boşaldığında, arabadan inmiştik. Kafenin kapısına geldiğimizde, kilitlenmiş olduğunu görünce, iki kere tıklattım. Kapı, küçücük bir kız çocuğu tarafından açılınca yaşadığım şok, konuşmasıyla daha da büyüdü.

"Kafemize geldiğiniz için teşekkür ederiz ama saat çok geç olduğu için kapattık. Yarın daha erken bir saatte gelmek ister misin?"

"Çocuk işçi mi çalıştırıyorsunuz siz?" İlke'ye yönelik sorduğum soruyla, çocuk da onu farketti ve kocaman açtığı gözleriyle İlke'ye baktı. Sevinçle ona atıldığında, İlke de eğilip kucağına almıştı. Küçük kız, İlke'nin boynuna sımsıkı sardığı kollarını gevşetmiş ve yanağına öpücükler kondurmaya başlamıştı. Bu hareketi aklıma Aslı'yı getirince, bu akşam onu aramayı aklıma not etmiştim. Sonunda kız kucağından indiğinde, İlke'nin elini tutmak için uzanmıştım ama küçük kız benden önce davranmıştı. İlke de bunu fark etmiş olacak ki güldü.

"Ben seni çok özledim. Sen yokken neler oldu neler..." İlke'den bir cevap beklemeden konuşmaya devam etti. "Zeynep'in abisi, beni ve Zeynep'i sinemaya götürdü." Heyecanlı sesine, İlke de aynı heyecanla cevaplar veriyordu. "Ulaş'ın kardeşi oldu." İlke güldüğünde, kucağındaki kız saçını savurarak kucağından indi. "Ulaş abim sana fotoğrafını atmış, gördün mü?"

"Gördüm."

"Neden cevap vermedin o zaman? Ulaş abim ben görmeyeyim diye cevap vermediğini söylüyor."

"Ulaş abin seni kandırmış. Gördüğümde saat çok geçti, o yüzden cevap vermedim."

"Yani ben görmeyeyim diye değil. O zaman Ulaş'ın kardeşi benden güzel değil." İlke bir şey söyleyeceği sırada, kafenin mutfak kısmı olduğunu düşündüğüm yerden biri çıktı. Bizi görünce önce şaşırdı, sonra gülümsedi ve İlke'ye sarıldı. Dakikalar geçtikten ve hoş geldin faslı bittikten sonra, biz masalarda oturmuş sohbet ederken, adının Elif olduğunu öğrendiğim küçük kız, İlke'nin kucağında uyuyakalmıştı. Kollarını boynuna sarmış, huzurla uyuyordu. Küçücük kız hayallerimi yaşıyordu resmen.

**************

"Markete gidelim mi? Evde bir şey yoktur çünkü."

"Olur." Yarım saat daha kafede kaldıktan sonra, Ulaş ve kardeşini evlerine bırakmış, İlke'nin evine gitmek için yola çıkmıştık. Arabayı onun tarif etmeleriyle, markete sürdüğümde, içimde tarifi zor bir duygu vardı. Yıllardır yaşadığı evi görecek olmak, o evde onunla yaşamak ve birlikte yaşayacağımız ev için alışveriş yapmak beni inanılmaz heyecanlandırıyordu. Yeni hayatımızda tek dileğim, ikimiz için de her şeyin çok güzel olmasıydı.

Düğünümüz VarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin