Güçlükle gözlerimi araladığımda başımın üstündeki keskin ışıklar etrafı görmemi engelledi. Neler olduğunu nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum ama etrafım öylesine çiğ beyazla çeviriliydi ki hiçbir şey göremiyordum. Gördüğüm tek şey bembeyaz bir tavandı. Bileklerimde tuhaf bir acı hissedince neler olduğunu anlamak için başımı kaldırmak istedim. Başım alnımı çevreleyen bir bantla üzerinde yattığım sert yatağa sabitlenmişti. Bileklerimi ve ayaklarımı hareket ettirmek istesem de başarılı olamadım. Muhtemelen onlarda bağlanmıştı. Tüm bedenimi keskin bir soğuk çevrelemişti. Üşüyordum. Güçlükle de olsa göz ucuyla ayaklarıma doğru baktım. Çıplaktım. Çırılçıplak ve çaresiz.
"Korkuyorum."
Kulaklarımda yankılanan bir çığlık. İliklerime kadar hissettiğim keskin bir soğuk. Dişlerim bedenimi uyuşturan soğuk nedeniyle birbirine vuruyor. Mekanik bir sesin "kapı açılıyor" ikazından dakikalar sonra çıplak vücudumun üzerine eğilmiş üç kişi beliriyor oda da. Gözlerinde şeffaf gözlükler, yüzlerinin büyük bölümünü kapatan maskeler, vücutlarını saran beyaz kıyafetler nedeniyle kim olduklarına dair hiçbir şey anlaşılmıyor. Konuşmak için hamle yapıyorum ama kendi sesimde boğuluyorum. Görüyorum, duyuyorum ve hissediyorum ama konuşamıyorum.
"Kendine geldi."
"Zaman kaybetmeden başlayalım."
Birisi sol koluma batırdığı iğne ile parlak pembe renkteki bir sıvıyı enjekte ediyor. Çaresizlik içinde kalkmak için hamle yapsam da nafile, kalbim korkuyla çarpıyor. Saniyeler içinde çırpınışlarım azalıyor. Tüm vücudum uyuşmuş bir şekilde kim olduklarını ne olduklarını bilmediğim birilerinin karşısında çırılçıplak uzanıyorum. İçlerinden bir tanesi küçük metal makasla üzerime eğildiğinde etraf kararıyor. Karanlığın içinde elimdeki mumla kendimi izliyorum. Sonsuz bir acı, dipsiz bir karanlık. Gözleri kör eden karanlığın içinden, kulakları sağır eden haykırış yükseliyor.
"Opia! Yardım et! Kurtar beni! Opia..."
Nefes nefese açtım gözlerimi. Kalbim göğsümden çıkacak kadar hızlı çarpıyordu. Korkuyla etrafa göz gezdirsem de karanlık görmemi engelliyordu. Uzanıp baş ucumdaki lambayı açtım ve derin bir nefes aldım. Odamın duvarlarını kaplayan kitaplığım, vişne rengi tül perde ve baş ucumda dikilmiş endişeyle beni izleyen Arden.
Arden?
Hiç düşünmeden yataktan fırlayıp kollarımı boynuna doladığım Arden' e dakikalarca sımsıkı sarıldım.
"İyi misin?"
Yavaş yavaş kalp atışlarım normale döndüğünde başımı göğsünden kaldırıp ,ellerimi gevşetip uzaklaştım ve korku dolu gözlerimi loş ışıkta parlayan gözlerine çevirdim.
"Bilmiyorum." Elini uzatıp ince parmaklarıyla gözlerimi kapatan kıvırcık saç tellerimi çekti.
"Saat kaç?" Geçen kış doğum gününde verdiğim kol saatine baktı.
"Sabaha karşı 03.20"
"03.20 mi? Ne işin var bu saatte odamda?"
"Her şey yolunda mı diye emin olmak istedim. Yolunda olmayan bir şeyler var sanırım."
Evet vardı ama bunu ona nasıl söyleyebilirdim ki. Rüyalarım yüzünden insanlar benden uzaklaşıyordu. En kötüsü de annemin beni kliniğe yatırması oluyordu. Arden den uzaklaşıp yatağımın üzerine bağdaş kurarak oturdum.
"Boşuna gelmişsin. Her şey yolunda." Kollarını göğsünde birleştirdi bana inanmadığını göstermek istercesine.
"Yine rüya mı gördün?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRİSTAL KAN
Science FictionHiç gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü? Uyanamamaktan korktuğun bir rüyanın içinde buldun mu kendini? Peki hiç düşündün mü asıl rüya olan gerçeğinse? Ait olmadığını hissettiği bir dünyada yaşama tutunmasını sağlayan tek kişi çocukluk...